Ayşegül Özkonak

Sosyolog ve Aile Danışmanı

Month: Ağustos 2017

Dedikodu edelim, güzelleşelim !

Dedikodu edelim, güzelleşelim !

Size birileri hakkında olumsuz şeyler söylemek isteyen bir arkadaşınızdan hiç şu sözü işittiniz mi? “Dedikodu edelim, güzelleşelim ! ”
Bunu söyleyen arkadaşınız size ortak arkadaşınızı çekiştirir. Siz de “ayıp olmasın” ya da “samimiyetim bozulmasın” diye dinlemek zorunda kalırsınız. Hatta ” – Yapma ya, gerçekten mi? Hiç de beklemezdim. Allah Allahhh, ayıp, ayıp !? Utanmaz !? ” Gibi cümlelerle karşılık verirsiniz. Anlatan arkadaşınız , size anlatmış rahatlamıştır.( Aslında rahatlamaz da, geçici rahatladığını zanneder).
Ya siz? Bir an dedikodusunu yaptığınız ortak arkadaşınızla karşılaştığınızda neler hissedersiniz? Nasıl davranırsınız? Sizin enerjiniz ne durumda?…
Doğru veya değil. Asla başkalarını kınama hakkına sahip değiliz. Herkes kendi öğretisini yaşıyor.
Eğer biri, başka biri hakkında olumsuz bir söz sarfetmek istiyorsa, lütfen kabul etmeyin.
” – Kimsenin iç halini bilemeyiz. Kimseyi eleştirme, kınama, yargılama, suçlama hakkına da sahip değiliz. Bu tarz konuşmalardan hoşlanmıyorum. Rahatsız oluyorum. Herkes kendi öğretisini yaşar” Deyin. Bunu söylemeye hakkınız var. Unutmayın. O anlatan arkadaşınız da kendi öğretisini yaşıyor. Yaşadıkları ona ders veriyor. O öğretiyi alana kadar bu ders devam edecek. Ya da daha kısa yoldan öğretiyi sonlandıracak.
Karar sizin. Sevgiyle, umutla, ışıkla kalın.
Ayşegül Özkonak

Partnerinizle ya da eşinizle ilişkiniz monotonlaştı mı?

Partnerinizle ya da eşinizle ilişkiniz monotonlaştı mı?
“Hep aynı, her günümüz, bir öncekinin tekrarı” mı diyorsunuz?
1.Eşinizi nasılsa kazanılmış bir şey olarak görmeyin..
2.Ona flörtünüzmüş ve yeni tanışmışsınız gibi davranın…Veee olumlu davranışı gözleyin…:)
Sevgiyle kalın.
Aile Danışmanı

Ayşegül Özkonak

BİRİSİNDEN HEDİYE ALMAKTAN HOŞLANIR MISINIZ?

BİRİSİNDEN HEDİYE ALMAKTAN HOŞLANIR MISINIZ?
Diyelim ki evleniyorsunuz, davetliler size düğün hediyesi getirecek.
Size getirilen hediyeyin nasıl bir hediye olacağını siz belirlemek ister misiniz? Yoksa ne gelirse, sineye mi çekersiniz?
Hediyeleşmek; özellikle de düğünlerde hediyeleşmek, ülkemizin bir kültürüdür. Yeni evlenen, ev alan, oğlunu sünnet ettiren bir aileye, azıcık da olsa bir katkıda bulunmak amacıyla hediye götürülür. Yakın akrabalar hediye olarak; altın ya da para takar. Uzak akrabalar ya da diğer davetliler hediye getirir. Getirirler ama genellikle de getirilen hediyeler birbirine çok benzer.
Hediyelerini alan kişi, gereğinden fazla aynı özellikte olan bu hediyeleri, (işine de yaramıyorsa) bir başkasına götürür. Götürdüğü kişinin de işine yaramıyorsa, O da bir başkasına hediye eder. O da bir başkasına…Hediye ortalıkta dolaşır, durur.
Tabak takımı, bardak takımı, tepsi , vazo vb..aklınıza gelebilen her çeşit hediye…
Peki, bu güzel alışkanlıklarımızı her iki tarafın da yararına olacak bir hale getiremez miyiz?
Hediyemizi kendimiz seçemez miyiz? ( Bunun ayrı bir tekniği var ama ben burada o teknikten bahsetmeyeceğim.
Bazılarınız karşı çıksa da hepimizin işine yarayacak olan kültürel yenilenmeden bahsetmek istiyorum)
Yıllarca Kanada’ da yaşayan bir arkadaşım bahsetmişti. Düğünü olan bir genç kız; arkadaşlarının dostlarının ona hediye alacağını biliyor. Ve evinde eksik olan, alınmasını istediği , arkadaşlarının , dostlarının alabileceği eşyaların bir listesini yapıyor. Kapıya asıyor. Davetlilerden birisi, kendi bütçesine uygun olanı bulup liste üzerine bir çarpı koyuyor. Mesela bir minik saç kurutma makinesi.
Bütçesini aşan durumda, diyelim ki 300 Tl lık bir hediye var. Hediye almak isteyen , bütçesi elvermediği için alamayan diğer 4-5 arkadaşıyla anlaşıp hediyeyi ortak alarak , hem kendi bütçesini zorlamamış oluyor. Hem de, arkadaşının evindeki eksiği gidererek, onun istediği ürünü alarak daha mutlu olmasını sağlamış oluyor.
Listeyi hazırlayan kişi listeleme yaparken, mesela istediği ürün pembe çiçekli masa örtüsü ise nerde gördü, kodu ne, bunu belirtiyor. Davetliler bu hediyeyi alınca da o beğendiği örtüyü yıllarca severek kullanıyor.
Bizim ülkemizde ne oluyor?
1. Hediyeyi kendi bütçemize göre alıyoruz.
Ama o da kullanacak olan kişinin beğenmediği bir hediye olabiliyor.
2. Onun zevkini ve ihtiyacını bilmediğimiz için, mağaza mağaza dolaşıyoruz. Onun zevkini de hayal ediyor ama kendi zevkimize göre alıyoruz.
Hediyeyi alan kişi ne diyor, ne yapıyor ?
“- Amannnn halam da/ arkadaşım da ne getirmiş, napayım ki ben bunu. Bari ben de birine vereyim. Şuna bak. Kendi zevkine göre almış.” Deyip bir köşeye atıyor ya da birine veriyor. Aldığımız hediyenin bir anlamı olmuyor. Boşuna para vermiş oluyoruz. Kişiyi de memnun etmiyoruz.

O halde ne yapalım?
1. Hem onu hem kendimizi memnun etmek için ” Nasıl bir hediye olsun , ne istersin? ”
Diye soralım. Sormak ya da sorunca söylemek ayıp olur demeyelim. Bize küçüklüğümüzden beri “istemek ayıp olur” diye öğretildi. Korkmayın ayıp olmaz.(Ben öyle yapıyorum. Çok da işe yarıyor. Hediyeyi alan da ben de memnun oluyoruz : ) )
2. Ne kadarlık hediye alacaksanız onun ederi kadar parayı kişiye verebilirsiniz. O da gerektiğinde kendisi üzerine de bir miktar ekleyerek istediği şeyi alabilir. Siz de mutlu olursunuz, o da mutlu olur 3.Düğünlerde ve hediyeleşme söz konusu olan diğer durumlarda ; yukarıdaki örnekte olduğu gibi liste yapabiliriz. Bize hediye almak isteyenler (biz başkasına hediye alacaksak )o listeye göre hareket edebilir.(Liste sanal ortamda da davetlilere gönderilebilir. ) Böylece herkes memnun kalır. Deneyin bana teşekkür edeceksiniz.
Hediyeleşmek güzeldir. Hele de işe yararsa, sevdiğimiz ve istediğimiz bir şeyse…
Düşünün; birisi size bir hediye alırken ne arzu ettiğinizi sorsa daha mutlu olmaz mısınız?
Olumlu yönde değişim şart. Yazılarımı okuyanlar; farkındalığı olan insanlar. Değişim sizden başlar ve dalga dalga yayılır. Yeter ki sevgiye, güzelliğe, iyiliğe, doğruya paralel olsun.
Artık bazı şeylerin değişme zamanı geldi. Ne dersiniz? 🙂
Sevgiyle kalın.

Ayşegül Özkonak

www.aysegulozkonak.com

BİZE YAPILAN BİR DAVRANIŞA NASIL KARŞILIK VERMELİYİZ?

BİZE YAPILAN BİR DAVRANIŞA NASIL KARŞILIK VERMELİYİZ?
Eğer bir kişi bize karşı tasvip etmediğimiz bir şekilde davranıyorsa; bizim de ona karşı iki şekilde davranma olasılığımız var:
1. “Sorun daha da büyümesin, tartışma yaşanmasın, insanlar hata yapabilir” düşüncesiyle sessiz kalıp, içe atarız. Ve bu davranışın tekrarını yaşarız. Ona karşı öfkemiz ve kırgınlığımız gitgide artar. Ruhsal, bedensel, zihinsel anlamda o kişiden uzaklaşırız.
İletişimi keser, belki de yıllarca kırgınlık yaşarız…
2.Duygumuzu, bu tarz konuşmalardan hoşlanmadığımızı açık, net, kararlı bir şekilde ifade ederiz. Onu uyarır, uygun bir tarzda, karşıdakine duygumuzu belirtiriz.
Duygumuzu ifade edince ruh ve bedenimiz de rahatlar. İletişimimiz devam eder.
İstemediğimiz sözü duymak, bizim bir korkumuz olabilir. O kişi bize aynalık yapıyordur. Önce bu korkuyu tespit eder, ondan arınır ve kontratları iptal eder, o kişiyi ve kendimizi affedersek; artık o ve onun gibilerle, ya da o durum ve olaylarla karşılaşma olasılığımız da kalmaz. O kişi bize, biz ona öğretiyiz. O öğretinin bir şekli de, bizim fazla sessiz kalmamamızla alakalı olabilir. Ya da tersi; çok öfkeliysek, öfkemizi kontrol etmemizle ilgili bir öğreti olabilir.
Aklınızda olsun… Başkalarının bize nasıl davranacaklarını yalnız biz belirleriz.
Sevgiyle, umutla, ışıkla, mutlulukla, iyi bir iletişimle kalın. 🙂
Aile Danışmanı

Ayşegül Özkonak
www.aysegulozkonak.com

DEPREM SIRASI VE SONRASINDA YAPILACAKLAR

Ben aynı zamanda İlkyardım Eğitmeni ve AFAD ekibindenim. O yüzden bugünkü yazımı DEPREM konusuna ayırdım. Belki paylaşır ve sevdiklerinizin de bilgilenmesini sağlarsınız.

DEPREM SIRASI VE SONRASINDA YAPILACAKLAR

Deprem gerçeği olan bir ülkedeyiz .Depremleri yaşıyoruz; hatta belki kimimiz sevdiklerimizi kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldık ya da kalıyoruz. Peki tüm bunlara rağmen, bizler bireysel anlamda, deprem sorunu hakkında ne gibi önlemler alıyoruz? Bu konuda neler yapıyor, neler öğreniyoruz? Kendimizi, çevremizi bilinçlendirmek için neler yapıyoruz? Bir deprem olduğunda neler yapmalıyız? Birisi yaralandığında nasıl müdahale etmeliyiz? Kendimize nasıl müdahale etmeliyiz? Her ilin deprem toplanma merkezi var mı, varsa nerede?
Sorular bu şekilde devam eder gider.
Düşünün…
Uyuyorsunuz ; gecenin bir yarısı, aniden gelen gümbürtü ve sarsıntıyla yatağınızdan fırlıyorsunuz. Ne yaparsınız?
Canınızı kurtarmak isteği ile kaçmak istiyorsunuz; terliklerinizi arıyorsunuz, birden bire elektrikler kesiliyor; el yordamıyla arıyor ama bulamıyorsunuz. Sarsıntılar devam ediyor, ayakta duramıyorsunuz…Sevdikleriniz aklınıza geliyor. Onlar yanınızda ve güvende olsunlar istiyorsunuz. Onlarla bir arada olmak için çırpınıyorsunuz. Anahtar ve çantanızı, kimliklerimiz aklınıza geliyor, nerde olabileceklerini düşünüyor; onu da arıyor, bulamıyorsunuz…Evde her şey birbirine girmiş…Canınızı kurtarmaya çalışıyorsunuz. Kapıya yöneliyorsunuz. Kapı tamamen oturmuş; açmaya çalışıyorsunuz fakat açılmıyor. Ne hissedersiniz?…

ÖNERİLER:
1 Kimlikleriniz çantanızda, çantanız da kolay bulabileceğiniz bir yerde olsun.
2.Cam parçalarının ayaklarınıza zarar vermemesi için, terlikleriniz mutlaka yatağınızın dibinde olmalı.
3. Sakin kalmaya çalışın, paniğe kapılmayın.
4.Çok büyük bir depremde ayakta durmanız, koşmanız mümkün olmayabilir. O durumda, başınızı ellerinizle koruyun ve bulduğunuz en emin hayat üçgeninde (sığabileceğiniz boşluk alana) çömelin.
Sağlam bir masa, mobilya , yatak arası gibi bölgelerde, üçgen alan bulmaya çalışın. Cenin pozisyonunuzu sallantı bitinceye kadar değiştirmeyin.Bina içinde kalın.
5.Kalabalık mekanlarda iseniz, kesinlikle merdivenlere, asansörlere
koşmayın. Sinema, tiyatro gibi mekanlarda, kendinizi koltuk gibi nesnelerle koruyun, sakin olun ve başkalarını da sakinleştirmeye çalışın.
6.Bina dışında iseniz, binalardan dökülecek parçalardan ve camlardan, elektrik direği ve tellerinden
uzakta güvenli bir yerde depremin durmasını bekleyin.
7.Araç kullanıyorsanız , sarsıntı geçene kadar güvenli bir yerde durun ve araç içinde kalın.
Mümkünse, trafikten olabildiğince uzaklaşın. Köprü, üst geçit, tüneller tehlikelidir, buralardan ve mümkünse ; ağaçlardan, enerji nakil hatlarından uzakta durun…Özellikle denizin çekilme ve birden bire kabarma tehlikesine karşı sahilden olabildiğiniz ölçüde uzakta kalın.
8. Otelde iseniz, “benim en güvenli alanım neresi olabilir? ” düşüncesiyle , sağlam kolon ve kirişin bulunduğu güvenli alanları tercih edin. Tabi bunu yaparken takıntıdan uzak ve tedbiri de elden bırakmadan…
8. Mutlaka ailece ilkyardım kursu alın.
9. Mümkünse, ” başkalarına nasıl bir katkıda bulunabilirim? ” düşüncesiyle; ilinizde AFAD ekibine katılın.
10. İlkyardım biliyorsanız başkalarına müdahale edin..
11. Bulunduğunuz ilin deprem toplanma merkezini öğrenin. Sevdiklerinizle böyle bir durumda nerde bir arada olacağınızı daha önce karşılaştırın.
12.Deprem sonrası artçı depremler devam edeceği için bu depremlere karşı hazırlıklı olun. Eviniz hasar gördüyse ve evinizi terk etmek zorunda kalıyorsanız; değerli eşyalarınızı alın; bir valize, battaniye, içecek, yiyecek, mevsimine göre kalın ya da ince yedek giysiler alın, sağlam ve rahat ayakkabılarınızı alın.
13.Evinizde tedbir olarak deprem olasılığına karşı ise; içinde kuru ve hemen yenmeye hazır gıdaların, içeceklerin, uygun kıyafetlerin, el fenerinin, radyo ve yedek pillerinin, ilkyardım çantasının olduğu, hemen alıp çıkabileceğiniz bir valiziniz olsun.
14. Yatağınızın başucunda kitaplık ve tablo olmasın. Devrilebilir dolapları, tablolarınızı, gardırobunuzu duvara sabitleştirin .Mutfak dolapları içindeki tabak ve bardaklarınızı şiddet sırasında fırlayıp size zarar vermemesi için, dolap kapaklarına özel kilitler takın.
15. Ev alacaksanız, depreme dayanıklı mı diye araştırın.
16. Deprem sigortanız olsun.

Depremle yaşamayı, ama bilinçli ve tedbirli yaşamayı öğrenelim.
Sağlıkla, mutlulukla ve sevgiyle kalın.
Ayşegül Özkonak
İlk yardım Eğitmeni

Aile Danışmanı

BEKLENTİ VE KIRGINLIK

BEKLENTİ VE KIRGINLIK

İletişim; insanlarla olan ilişkimizde davranışlar bütünüdür.
Beklenti; bir başkasından kendi menfaatimize bir istekte bulunmak , ummak demektir. Beklentimiz karşılanmadığında ise, o kişiye karşı kızgınlık, kırgınlık, ve öfke duyar, bunun devamında zihnen, bedenen ve ruhen yıpranırız.
Kırgınlık, ise o kişiyle olan iletişimimizi bilinçli olarak kesmek , koparmakla sonuçlanır.
Oysa, bitirdik, kopardık , uzaklaştık zannettiğimiz ilişkimiz devam etmektedir. Hem de daha fazla ve negatif olarak…Yani enerji boyutunda. Çünkü o kişi hala ruhen affedilmemiştir.
Örnek:
Bir arkadaşımız ya da bir yakınımızdan; (onun değil ama bizim işine yarayacak ) bir istekte bulunduğunuzu farz edelim. O da herhangi bir sebepten, talebimizi ya da beklentimizi yerine getiremesin.
kızar, kırılır, öfkelenir, tepki gösterir gücenir hatta küseriz…
Böyle bir durumda iseniz öncelikle duygularınızı test edin ve kendinize şunları sorun cevabı içinizden verin. Cevaplarınız egodan uzak , yansız olsun.
1. Bu kişi bana bu isteğimi ya da talebimi yerine getirmek zorunda mı? Yapmasa ne olur? Ona bunu yapmaya zorluyor olabilir miyim?

(Kimse kimseye bir şey yapmaya zorunlu değil. Yapıyorsa eğer, sevgi ve saygısından yapıyordur. Ya da en kötüsü; sevgiyi, değeri kaybetme korkusundan yapıyordur. )

2. Aşağıdaki tarz , sıklıkla kullandığım söz ve inançlarım var mı ?
-Benim çocuğumsan, yapmak zorundasın. Ben seni boşuna mı doğurdum? Bana bakasın diye doğurdum.
– Benim kardeşimsen yapacaksın. Ne için kardeşiz?
– Benim yeğenimsen yapacaksın. Niye akrabayız?
( Zorunlu tutuyorsanız eğer, o çok güvendiğiniz akrabalık / arkadaşlık bağlarının bir süre sonra kopmasına, yine siz neden olabilirsiniz. Zorunluluk kopmayı getirir.)

3. Yapmalı/ yapmalıyım gibi
– meli, – malı ekleri alan, zorunluluk ifade eden sözleri sık kullanıyor muyum?
( Bu ekleri kullanıp kullanmadığınızı tartın. Muhtemelen, kuralcı, kontrolcü, mükemmeliyetçi bir kişiliğiniz var. Biraz esnek olmaya çalışın. Hayatı, insanları kontrol edemezsiniz. Herkes de sizin koyduğunuz kurallara göre hareket edemez, en çok üzülen de siz olursunuz.)

4 .” Onun bu yapacağı; benim ona yaptıklarımın yanında hiçbir şey kalır. ” diye düşünerek ondan bir karşılık bekliyor muyum? Bu karşılığı almazsam en kötü ne olur?
( Bu düşünce , yaptığınız iyiliğin karşılığını beklediğinizin göstergesidir. İyiliğin karşılığını beklemek hatadır. İyilik başka şekilde ödenebilir.)

5.Ne duyuyor ve hissediyorum? Bu his benimle mi alakalı? Onun tarafından istenmediğimi, kabul görmediğimi, sevilmediğimi , reddedildiğimi mi hissediyorum?
( Bu duygular varsa, çocukluğumuzda birşey taleb etmiş, karşılığını alamamış, böyle duygular geliştirmiş olabilirsiniz. Talebenizin yerine getirilmemesi ile sizin önemsenmemeniz, sevilmemeniz, reddedilmeniz arasında hiç bir ilgi yok. Bu sizin algınız. Böyle olduğunu siz kabul ediyorsunuz. )

5. Talebimi yerine getirmez / getiremezse en kötü ne olur? Alternatiflerim neler?
( Kendinize seçenekler belirleyin. Böylece daha fazla üzülmezsiniz.)

6. Karşımdaki kişi bana elinden geleni yapmaya çalışıyor. Ben bunu görmezden geliyor olabilir miyim? Ben ondan, onun bana yapabileceğinden daha fazlasını istiyor olabilir miyim?
( O kişi elinden geleni yapıyor ve siz daha fazlasını istiyorsanız, o kişiye haksızlık eden siz olabilirsiniz. İyi düşünün.)

8.Çok beklenti içine giriyor olabilir miyim?
( Beklenti kişiyi öfkelendirir. Dikkat edin.)

9. Bana yapılmasını istediğim şeye fazla anlam yüklemiş olabilir miyim?
( Yapılmasını istediğiniz şey, ne kadar önemli? O kişi olmadan da o iş bir şekilde yapılabilir mi? )

10. Şimdi olaya, kişiye ve duruma mutlaka uzaktan bir bakın. Ego( nefs) olmadan. Üçüncü bir gözle. Aslında kırılmanın gereksiz olduğunu da anlayacaksın.
Yüreğiniz sevgi, bedeniniz ve yaşadığınız ortam huzurla dolsun.
Ayşegül Özkonak
Aile Danışmanı,

Ayşegül Özkonak