Ayşegül Özkonak

Sosyolog ve Aile Danışmanı

Month: Ocak 2018

YAPMAK ZORUNDA MISIN?

YAPMAK ZORUNDA MISIN?
Önemsediğin birilerinin senden istedikleri bir şeyi yapamadığında, kırıldıklarını düşünüyorsan; kendinde bir suçluluk duygusu oluşuyorsa, onlara kendini affettirmek için çırpınıyor ve hatta kendin dahil; hemen yakınındakileri de karşıdakilerin gönlünü almaya zorluyorsan, önce düşün.
1.Bunu yapmak zorunda olmanın sebebi nedir?
2. Reddedilmekten, sevilmemekten, istenmemekten, kabul görmemekten, dışlanmaktan mı korkuyorsun?
3. Yapamadığın şeyde suçluluk duymanın sebebi nedir?
4. Kendi kararlarını kendin versen, sana en kötü olasılıkla ne derler?
5. Onların bu isteklerini yerine getiremesen en kötü ne olur?
6. Gönlünün gitmek istemediği yere gitmesen; onlar istedi diye, yapmak istemediğin şeyi yapmasan en kötü ne olur?
7. Gerektiğinde ” Hayır ” desen en kötü ne olur?
Hadi kendini yeniden yapılandır.
Yine, yeniden…
Başlangıçta dışlanacağın korkusu duyarsın ama bu duygu geçicidir. Sen içindeki o korkak ve cılız sesi dinle. Bu yaşa gelene kadar çevrendeki tüm bencil insanlar, kendi çıkarları uğruna o güzel sesi kısmışlar…Hatta susturmuşlar.
Sen kendin olduğunda, içindeki kendi sesini dinlediğinde çoookkk daha mutlu olduğunu farkedeceksin. Sevgiyle kal.
Ayşegül Özkonak

HATIRLATSIN

HATIRLATSIN
Bazen bir kuş uçar tependen; güvenle uçuşunu izle.Sana çoktandır
unuttuğun kendine güveni hatırlatsın.

Bazen tarifsiz üzüldüğünde; şiddetli rüzgarlarda savrulan ve tekrar eski halini alan dalları izle ve farket; sana tüm zorluğa dayanabilme gücünü hatırlatsın.

Kendini yapayalnız, çaresiz hissettiğinde içine dön. Gözlerini kapa. Sana şah damarından daha yakın olan Yaradanı an; sana yalnız olmadığını hatırlatsın.

“Bu dünya yaşanır mı? ” diye sorguladığında sadece nefesine odaklan; nefesin sana halâ yaşıyor olduğunu, yaşamın anlamını hatırlatsın.

Mutsuz, enerjisiz hissettiğinde neşeli bir müzik aç ve kulaklarına çalınan müziği dinle. Sana ruhundaki o neşeyi hatırlatsın.

Huzursuz hissettiğinde dışarı çık. Sana en yakın doğa parçası bul…(Dışarı çıkma imkânın yoksa bile, en mutlu hissettiğin doğayı hayal et). Gözlerini kapa ve sadece dinle; derin derin nefesler al ver; için,tüm bedenin huzurla dolar. Doğada bulunman sana iyi ki var olduğunu hatırlatsın.
Ayşegül Özkonak

”DUR” de!

Kim olursa olsun, seni yönetmeye, yönlendirmeye, beklentilerini, isteklerini dikte etmeye çalışanlara ve istemediğin bir şeyi yapmaya zorlayanlara
” DUR “demeyi öğrenemezsen; kendine özsaygını, inancını, özgüvenini, özdeğerini yitirirsin.
Önce gerektiği yerde, gerektiğinde ve gerektiği kadar ” HAYIR ” demeyi öğren.

Ayşegül Özkonak
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Danışmanı

ANDA KALMAK

ANDA KALMAK

Anda kalmak demek;
sevdiğine sarıldığında,
” Marketten alacaklar var.”
“Şu borçları nasıl ödesek?” ya da
“Öğleye ne pişirsem?” gibi düşüncelerle; bedenen onla, ruhen uzakta olmak değildir.
Ona sımsıkı sarılırken,onun beden sıcaklığını hissedebilmektir.
Kokusunu içine çekebilmektir.
Ona dokunduğunda,varlığını; tüm bedenini hissedebilmektir.

Anda kalmak demek; yemek yerken;
” Yetiştirmem gereken işleri bugün bitirebilsem”,
“Şu iş görüşmesini ne zaman yapsam? ”
“Çamaşırlar yıkanacak,akşama ne pişirsem?” gibi düşüncelerle, ne yediğinin farkına varmadan karın doyurmak değildir.
Yediğin her lokmanın tadına vararak,lezzetini hissederek,kokusuna vararak yiyebilmektir.Sevdiğinle birlikteyken ; içtiğin o bir yudum çayın ya da kahvenin keyfine varabilmektir.

Anda kalmak demek ;
Bir arkadaşınla karşılaştığında,
” Bir sürü işim var,nerden de karşılaştık? ” gibi düşüncelerle, yüzeysel davranış göstermek değildir.
Ondan alacağın,ona vereceğin birşeylerin olduğunu bilmek demektir.Belki sıcacık sevgi dolu bir gülümseme seni gün boyu mutlu edecek.

Anda kalmak ;yürürken,attığın her adımda yürüyebildiğin için şükredebilmektir.
Çevrene baktığında,görebildiğin herşeyde güzellik bulabilmektir.
“Bir kuşun kanat çırpışında bile öğrenmem gereken birşeyler olmalı”diyebilmektir.
Anda kalmak; farkında olarak,hissederek yaşayabilmektir .
Kendi varlığına,varlığının her zerresine şükredebilmek…
“İyi ki varım,iyi ki varız”diyebilmektir.

Ayşegül Özkonak

AFFETMEK GEREKLİ Mİ?

AFFETMEK GEREKLİ Mİ?
Merhabalar… 😊 Bugün seninle biraz sohbet edelim istedim. Eğer istersen karşılıklı konuşacağız seninle, baş başa. Biraz dertleşeceğiz. Bu yazıyı okuduktan sonra hayatın olumlu yönde değişecek belki de. Kim bilir? Ama önce çayını bir güzel demle… Şimdi de doldur bardak ya da fincana… (Tabii ki hangisinde içmekten keyif alıyorsan). Otur en sevdiğin ve sana huzur veren bir koltuğa…Şu an yazımı okurken de çayını yudumla keyifle. Hazır mıyız?…:)
Hayatında seni üzen affetmediğin kişi ya da kişileri düşün. Sana haksızlık yapmıştı değil mi? Canını acıtmıştı. Sen bunları hak etmemiştin. Hakkını yemişti. Belki de seni çok zor bir duruma sokmuştu. Bütün herkesin önünde seni mahcup etmişti. Belki çok güvendiğin bir kişiydi ve seni aldatmıştı. Belki seni iflas durumuna getirmişti. O kişiye borç verdin ama hala paranı alamadın. Çünkü ödemedi. Belki de sana haksızlık yapan; kendi annen, babandı. Kardeşlerine kıyasla sana eşit sevgi göstermediğini düşündün. Ya da mirası eşit pay edemediniz? Senin hakkın olan mirasın bir kısmı kardeşine gitti? İçinden isyan ediyorsun. ‘Bunu bana nasıl yapar? Ben bunu hak etmedim. Keşke şunları şunları yapsaydım. Şu sözleri ona söyleseydim. Aklıma geldikçe öfkeden çıldırmak üzereyim! ‘ diyorsun. O kişileri, o olayları, o durumları düşündüğünde midene bir kramp giriyor. Bağırsaklarında bir yanma ve bununla birlikte tuvalete gitme ihtiyacı hissediyorsun ya da tam tersi, kabızlık çekiyorsun. Boğazına bir yumruk oturmuş sanki. Başın ağrıyor. Yine migrenin tutuyor. Geçmiş zihninde bozuk plak gibi dönüp duruyor. İçinden ‘’ Bunu hak etmedim. Yaptıklarım, ettiklerim haram olsun. Allah cezasını versin. Bana yaptıklarının cezasını çeksin.‘’ diye söylenip duruyorsun. Aklına geldikçe kol ve bacak kasların güçsüzleşiyor. Uyku düzenin bozuluyor. Geceleri doğru düzgün uyuyamıyorsun. Yorgun, sinirli, öfkeli, suratı asık, halsiz, isteksiz, enerjisiz kalkıyorsun. Hatta evdekilerin gereksiz yere kalbini kırıyor, bu defa da ‘’neden kırdım sanki? ‘’ diye söylenip, kendini suçluyorsun. Sen bu kötü durumlarla boğuşurken; o seni üzen, inciten, kıran, yaralayan, öfkelendiren, kin ve nefret duyup ah ettiklerin var ya; onlar keyfinde, zevkinde, sefasında, bolluk berekette…’’Bu nasıl olur?… Yapılanlar bana reva mı?… ‘’ Hem şaşırıyor hem onları böyle gördükçe daha da sinirleniyorsun. Bu defa da Yaradan’a öfke duymaya başlıyorsun. ‘’ Sen neden adaleti sağlamıyorsun? Neden haksızlıklara göz yumuyorsun? Ben bunları hak etmiyorum. Bana yapılanları hiç mi görmüyorsun?…‘’ Öfke, kırgınlık, kızgınlık dalga dalga bedeninden, zihninden, ruhundan her yere yayılıyor. Senden pişirdiğin yemeğe; yemeği yiyen ailene, oradan yakın ve uzak çevrene. Belki işine…Her şeyden önemlisi, şimdiye kadar hiç yaşamadığın hastalıklar belirmeye başlıyor tüm bedeninde. Midende hangi ilacı kullansa da geçmeyen gastrit. Ataklarıyla seni rahatsız eden, gününü zehir eden migren. İyileşmeyen öksürük, farenjit, seni hayatından bezdiren şeker, alerjiler, hemoroitler, tanısı konulmamış ağrılar, kalp hastalığı, ilaçlara rağmen ‘bana mısın’ demeyen, nüks eden idrar yolu enfeksiyonları, doktor doktor gezip, her ilacı kullandığın halde iyileşmeyen bağırsak sorunları, panik atak, depresyon, hatta belki de kanser…
Şimdi öfkelendiğimiz insanları tekrar düşünelim. Hayatımızda bizi üzen, kıran, inciten, canımızı yakan, öfkelenmemize neden olan o insanlar var ya; o insanlar aslında bizim en iyi öğretmenlerimiz. Onlar bizim aynamız. İçimizde ne varsa dışımıza yansıtıyorlar. Korkularımızla, endişelerimizle, kaçmaya, gizlemeye çalıştıklarımızla bizi yüzleştiriyorlar. Bize hep haksızlık yapılıyorsa, kendimize dönelim. İnançlarımıza bakalım. ‘’ Haksızlık yapanlarla savaşmalıyım, adaletsiz davrananlarla mücadele etmeliyim’’ gibi inançlarımız vardır. Ve ondan/ oradan bir ders alabilmek için haksızlık yapan o insanları hayatımıza çekeriz. Bu döngüden kurtulmak için olumsuz o inançların çıkarılması; ‘’ Hakkımı anında ve kolaylıkla alabildiğim insanlarla karşılaşıyorum’’ gibi doğru inancın yerleştirilmesi gerekir. Tekrarlayan ve bizi rahatsız eden durumlara baktığımızda; atalarımızdan bize intikal eden ve atalarımızın o dönemlerde yaşayıp da baş edemedikleriyle baş etmeye çalıştığımızı fark edebiliriz. O insanlar, bununla da yüzleştiriyorlar bizi. ‘’Anasının kaderi kızına’’ ya da ‘’tarih tekerrür ediyor’’ dememizin nedeni de bu. Geçmişteki atalarımızın yapamadıklarını yapma, eksiğini bitirme, parçayı tamamlama isteği… Eğer haksızlığa uğruyorsanız atalarınıza bakın. Onların da haksızlığa maruz kaldığı dönemler olmuştur mutlaka. Ya da başkasının hakkına tecavüz etmişlerdir. Bu defa da kendinizi o mağdurun yerine koyup, atalarınızı temize çıkarma görevini üstlenmişsinizdir. Ya da korkularımız, kaygılarımız vardır. ‘’ Ya başıma gelirse? ‘’ dediğimiz. Ve gerçekten de gelir. Arkadaşımıza borç veririz. ‘’ Ya ödeyemezse’’ diye aklımızdan geçiririz. Gerçekten de ödeyemez. Başkalarına olan borcunu öder de bizimkini ödeyemez. Ya da bir arkadaşımız için ‘’ Şimdi tüm milletin içinde saçma sapan laf eder. Canımı sıkar. En iyisi hiç bulaşmayayım ‘’ diye düşünürüz, Tam da öyle olur, herkesin yanında ettiği lafla mahcup eder bizi…Çekim Yasası. Düşündük, çektik.
Peki bu hastalıklar neden? …Hastalıkların % 70’ i bilinçaltı nedeni; kin, nefret, öfke, stres, kaygı, korku, kuşku, endişe, suçluluk, üzüntü, acı, keder, suçlama, yargılama, eleştirme, kınama gibi negatif duygular ve olumsuz düşüncelerdir. Bu hastalıklar, kabule geçmemek ve affetmemekle birlikte; eleştirdiğimiz, yargıladığımız, öfkelenip beddua ettiğimiz insanların negatif enerjisini almakla, bu negatif enerjilerin tüm bedenimizde blokaj yapmasıyla oluşur. Çünkü duygular da tıpkı düşünceler gibi enerjidir. Olumsuz duygular çeşitli organlarda birikerek hastalıklara neden olur. Hastalıklardan kurtulmak için de, hem tıbbi yardım almalı, hem de diğer tekniklerle beraber, affetme tekniğini uygulamamız gerekir. Affetmediğimiz her insan sırtınızda yüktür. Affetmediğimizde ağrılarımız, sızılarımız ve hastalıklarımızdan kurtulamayız. Doktor doktor gezeriz fakat organik kökenli bir hastalığımız bulunmaz. Affetmediğimiz kişiler bizim enerjimizi çeker. Stresli ve yorgun oluruz, zihnimiz sürekli onunla meşgul olur. Unutkanlık yaşarız. Onun negatif enerjisini çektiğimiz için de işlerimiz hep ters gider. Konsantrasyon bozukluğu, performans düşüklüğü ile karşı karşıya kalırız. Affettiğimizde ise çoğunlukla bu sıkıntılardan kurtulur, iyileşiriz. Özgürlüğümüze kavuşuruz. Affetmek demek, onu suçsuz ve haklı bulmak, onu onaylamak demek değildir. O kişiye sarılmak demek de değildir. Mecbur kaldığımızda onu da yapmak zorunda kalabiliriz. Ancak önemli olan zihin, ruh ve beden dengesinin sağlanmasıdır.
Şimdi affetmediğin kişi ya da kişileri tekrar düşün. Onları affet, kendini de. Onları da özgür bırak kendini de. Affetmenin kolay olmadığını biliyorum. Sanki affedersek, o kişi o davranışı aynen devam ettirecek, affetmeyi hak etmiyor diye düşünürüz… Affetmek ona değil, kendimize yaptığımız iyiliktir.
Sana yapılanları affettiğinde bak gör neler değişecek hayatında? Hayatın nasıl anlamlı olacak her şeyi oluruna bıraktığında? Mal- mülk, mirası dengeli paylaşamadığın düşüncesinden uzaklaştığında; nasıl tüy gibi hafifleyivereceksin? Kimseyi suçlamadan, yargılamadan, herkesi olduğu gibi kabul ettiğinde hayat nasıl da güzel gelecek sana? Hayatta her şeyin senin için bir öğreti olduğunu kabul ettiğinde ve kabule geçtiğinde…Ayrıca yapanın da bu dünyada yanına kâr kalmadığını fark ettiğinde…Çünkü kim ne derse desin, gizli ya da aşikar bir hak ve adalet var, bir denge var bu evrende.
Affetmek için, affedeceğin kişiyle yüz yüze gelmene de gerek yok. Onunla yollarını ayırmışsındır ya da yeniden görüşmek istemiyor olabilirsin. Çok normal. Hatta belki de o kişi vefat etmiştir. Ne durumda olduğu hiç önemli değil. Önemli olan affetmen ve senin zihninin, ruhunun bedeninin huzura ermesi.
Şimdi hazır mısın?… Nasıl affedilir onu uygulayalım birlikte. Önce affetmeye niyet et, sonra da; derinnn derinnn nefesler alıp ver. Nefesini verirken gözlerini yavaşça kapat. Affetmek istediğin o insanı hayalinde karşına al. Ve söylemek istediğin ne varsa söyle. Öncelikle ona olan kırgınlığını dile getir. Mesela birine kefil oldun, borcunu ödemedi, sen ödemek zorunda kaldın diyelim. ‘’ Sana kefil oldum ama bu yaptığım iyiliğe karşılık borcunu ödemedin, beni zor durumda bıraktın. Senin borcunu ödemek zorunda kaldım. Sana çok kızgın ve kırgındım. Artık biliyorum ki sen benim öğretimsin. Her şeye rağmen seni affetmeyi seçiyor ve affetmeye niyet ediyorum. ‘’ (Söylemek istediklerini bitirdikten sonra da şunu söyle); “Senden öğretimi aldım. Seni de affediyorum kendimi de. Seni de özgür bırakıyorum, kendimi de. Seni affediyor, hakkımı helal ediyorum. Sen de beni affet, hakkını helal et. Seni kendi tekamülüne gönderiyorum.” de. (Bu uygulamayı tamamen affedene kadar her gün devam et.) Rahatladığını fark edeceksin. Sırtındaki bütün yükler gidecek ve özgür olacak, adım atamadığın hayata rahatlıkla adım atabileceksin.
Affetmenin hafifliğini hisset, şimdi… Sağlığın için… Kendin, sevdiklerin ve sevenlerin için…Huzur ve mutluluk yüreğinden, çevrene yayılsın.
Sevgiyle kal 🙂
Ayşegül Özkonak
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Danışmanı
05052509633
www.aysegulozkonak.com
http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak
https://instagram.com/aysegulkisiselgelisim/
aysegulozkonak@hotmail.com

KENDİNİZİ NEYE LAYIK GÖRÜYORSUNUZ?

KENDİNİZİ NEYE LAYIK GÖRÜYORSUNUZ?
Eğer yakın – uzak çevrenizdekiler için büyük şeyler yapıyor, onlar adına elinizden gelenin en iyisi, en güzeli için çalışıyor ama kendinize gelince küçücük şeylerden imtina ediyorsanız dikkat; değersizlik duygunuz var demektir. O her ne ise; kendinizi ona layık görmediğiniz ve hak etmediğiniz inancına sahipsiniz demektir. Kendinize şunu sorun:
” Kendim için bunu yapsam en kötü ne olur?”
Aklınızda olsun. Birazcık kendimizi şımartmak, kendimizi mutlu edecek küçücük şeyler almak, yapmak, hayatımıza renk katar. Çeşitlilik katar, değer katar.
Sevgiyle kalın. 🙂
Kişisel Gelişim Danışmanı Ayşegül Özkonak

EVLİLİKTE ETKİLİ İLETİŞİMDE BİLİNMESİ GEREKENLER

Pek çok insan evliliğinde sorun yaşıyor ve bunu nasıl çözeceğini de bilmiyor. Ya eşi danışmanlık istemiyor ya “Aman başkaları bizi mutsuz sanmasın, el alem ne der?” Ya da ” böyle gelmiş böyle gider” diye sineye çekiyor.
Bir danışmana gitme şansı da olmadığı durumda; evlilikte etkili iletişim eğitim seminerleri evlilikteki sorunların düzelmesinde büyük fayda sağlıyor.

EVLİLİKTE ETKİLİ İLETİŞİMDE BİLİNMESİ GEREKENLER
Evlilikte Etkili İletişim Seminer Konu İçeriği

1.Kendimizi tanıma:

Evlilikte olsun, iş ve özel yaşamda olsun; başkalarının değişmesini beklersek, bin yıl da geçse değişmezler. Değişim içimizde başlar. Biz değişirsek, dünya da değişir. Değişmek için de önce kendimizi tanımalıyız, kendini tanıyan dünyayı tanır.
Kendimizi tanıyınca, eşimizi de, başkalarını da tanır ve onlara nasıl davranmamız gerektiğini de fark ederiz.

2 Evlenirken Nelere Dikkat Etmeliyiz? :

Hayatımıza yeni bir sayfa açarken, nelere dikkat etmesi gerektiğini bilmek, doğru seçimler yapmamızı sağlar.

3. Mutluluğa Engel Olan Davranışlar:

Eşlerden birinin, yanlış davranış ve sözü diğerinin tepkisine neden olur . Evliliğimizde yaptığımız hatalı davranış ve kullandığımız yanlış sözleri fark edersek, doğrusunu kullanmaya çabalarız. Farkındalık, değişimde ilk adımı sağlar.

4.Kadın Erkek Arasındaki Farklar:

Kadın erkek arasındaki farkları bilmek, bizim gereksiz yere üzülmemizi önler. Eşimizle doğru iletişim için, nelere dikkat etmemiz gerektiğini fark ettirir.

5.Kadınların Erkeklerden; Erkeklerin Kadınlardan Bekledikleri :

Eşimizin beklentilerinin farkına varmak, kendi beklentilerimizi ifade etme şeklini bilmek, mutluluğa yeni bir kapı açar.

6.Evlilikte Öfke İle Yönetimi:

Eşimiz öfkelendiğinde nasıl tepki vereceğimiz gerektiğini ve öfke kontrolünü sağlama yöntemini bildiğimizde, öfkenin yıkıcı etkisinden korunur, sorunlar yaşamayız.

7.Gelin-Kayınvalide Sorunları ve
Eşlerin Birbirlerinin Aileleriyle Olan İletişimi:

Kayınvalide – gelin ilişkisi ve ailelerle iletişim sorunu mutsuzlukta çok etkilidir.
Bu ilişkiyi iyi hale getirme yollarını bilebilirsek ,mutluluğumuzu da artırabiliriz.

8.Eşimizi Dinlemenin Yolları:

Birbirimizi dinlediğimizi sanıyoruz ama dinlemiyoruz. Dinleyebilmeyi ve kendimizi dinletme yöntemini bilebilirsek, mutluluk yolunda ilerleyebiliriz.

9. Mutlu Olmak İçin Dikkat Etmemiz Gereken Söz ve Davranışlar:

Değiştirmemiz gereken söz ve davranışların neler olduğunu fark eder ve değiştirirsek, tüm bu sorunların esas çözümlerini bilebilir, teknikleri, örnekleri uygulayabilirsek, mutluluğumuz da artar.

Hayatımızda ve evliliğimizde mutluluk istiyorsak; kendimizi değiştirmeli ve değişim için de bir adım atmalıyız .

Seminerlerimde bu konular üzerinde durarak; insanlarımızın ailevi sorunlarında kendi çözümlerini bulmalarını sağlamak; benim için tarif edilmez bir mutluluk kaynağı….
Sevgiyle kalın. 🙂

Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Danışmanı, Eğitimci Ayşegül Özkonak
05052509633
http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak
https://instagram.com/aysegulkisiselgelisim/
aysegulozkonak@gmail.com

YAŞLILARIMIZI ( /KENDİMİZİ) ALZHEİMER’E KARŞI KORUMAK

YAŞLILARIMIZI ( /KENDİMİZİ) ALZHEİMER’E KARŞI KORUMAK

Alzheimer olduktan sonra ne yapılmalı? Konusunda pek çok bilgi buluruz da, korunmak için ne yapılmalı? Pek de bilemeyiz.
Alzheimer (Demans/ bunama); hafıza kaybı, konuşma ve beyin fonksiyonlarında sorunların göstergesidir. Hem hastanın kendisi, en çok da ona bakmak zorunda olan yakınları için büyük sıkıntı oluşturur.
Alzheimer, geçmişte yaşanan acılardan, travmalardan, zihinsel anlamda uzaklaşıp, çocukluğunun sorunsuz, sorumsuz ve güvenilir ortamına dönme arzusundan; geçmişte onu üzen, kıran, inciten olay, durum , insanlara duyulan öfke ve onları affedememekten, hayatı olduğu gibi kabul edememekten, gerektiğinde hayatı akışına bırakamamaktan kaynaklanabilmektedir…
Bu durum, bilinçaltının hayatın zorluklarından kaçışıdır.
Kişilik olarak; olup biten olayları reddeden, çevresindeki herşeyi, herkesi düzeltmeye çalışan, kontrol etme ihtiyacı duyan, kendince onları değiştirmeye çalışan, mükemmeliyetçi insanlarda daha çok görülebilmektedir.
Yaşlanmış bireyin çocukları artık büyüyüp, evden ayrılmıştır. Birey, belli bir süre çeşitli uğraşlar, hobilerle ilgilenmiş ancak onlardan da keyif almaz olmuş, organları, duyuları yavaş çalışmakta, istediğini gençliğindeki gibi pratik olarak yapamamakta, istediği yere istediği ölçüde ve güçte gidememektedir. Kendisine eskiden olduğu gibi herhangi bir konuda danışılmadığı, fikri alınmadığı için de, yaşlı birey kendisini atıl gibi hissetmektedir.
Bilmemiz gereken, hormonlarımızın da bu oluşumda büyük katkıları vardır. Erkekte testosteron, kadında östrojen hormonları, hafızanın daha güçlü olmasına, daha aktif, kendine güvenen, başarı duygusunu oluşturan, olumlu düşünce tarzının gelişmesini, erkeğin erkek; kadının da kadın olmasını sağlayan hormonlardır. Yaşlılıkla beraber bu hormonların azalması; bireyin daha öfkeli, isteksiz, hayattan soğumuş, depresif ruh halinde olmasına neden olur.

Böyle bir büyüğünüz var mı?

“Aman annem/ babam yorulmasın, iş yapmasın, bizi büyütürken yeterince çile çekti” diyenlerden misiniz?
Onlara hiç bir iş yaptırmamaya yeminli misiniz?
” Sen otur, ben yaparım” diyor musunuz?
Öyle diyorsanız, canınız kadar sevdiğiniz anne babanızın zararına hareket ediyorsunuz demektir.
Günlük işlerini kendi başlarına (yapabildiği ölçüde) yapmasına fırsat tanıyın. Yanınızda kalıyorlarsa, işlerinizi kolaylaştırmak amaçlı size yardımcı olmalarına da izin verin.
Böyle davranarak; onların beden kaslarının, hafızasının güçlenmesine yardım etmiş olursunuz.
Alçıya alınmış kol kası zamanla nasıl zayıflar, eski işlevini kaybederse; kullanılmayan beden kasları ve kullanılmayan beyin kasları da zayıflar. Alzheimerin nedenlerinden bir nedeni de budur.
Günlük işlerini yapmasına izin verirseniz, kendine olan güveni artar. Gücünü tartarak, hala kendince yeterli olduğu, kabul edildiği inancını geliştirir.
NOT: Bu aşamaya gelmeden önce; önlem olarak, geçmişte olanları affetme, öfke duygusunu boşaltma, olanı olduğu gibi kabule geçme, kişide güven, değerlilik, yeterlilik ve huzur duygularının yerleştirilmesi çok önemlidir.

Hafızasının güçlenmesi için yaptıracağınız uygulamalar neler:

1.Anne- babanıza yazı ve resim defterleri alın. Anılarını, şiir vb.. aklına ne geliyorsa yazsınlar. (Günde en az 15 Dk.)
2. Resim defterine resimler çizdirin.
Tıpkı siz daha bebekken onun size yaptırdığı gibi; beraberce yazı yazın. Resim yapın.
3. Birlikte şarkı söyleyin.
4. Sol el çalışması: Solaksa, sağ elle, sağlaksa; sol eliyle günde yarım saat resim yapsın ya da harfleri yazsın. Tıpkı ilkokuldaki gibi, her bir harfi yazsın. Sonra da kelime ve cümleleri. Böylece, sağ ve sol beyin çalışmış, iki beyin lobu arasındaki koordinasyon sağlanmış olur.
5. Tek ayak üstünde durma çalışması da etkili. Dengede durmaya çalışsın. Tabi sizin kontrolünüzde.
6. Çocuk oyunu : Etrafını keşfetmeye çalışan çocuklar gibi, tüm beden duyularıyla ortamı hissetmeye çalıştırın. Gözleri kapatıp, belirlediğiniz bir mesafeye gidebilsin.( Sizin kontrolünüzde).
Bazen de bir şarkının sözlerini soruverin meselâ…
7. Harf alıştırması: Bir gazetedeki yazılarda; bir kelimedeki birden fazla aynı harfi bulup fosforlu kalemle işaretlettirin.
8. Dedektif oyunu: Akşam saat 8: 00 de ne yaptın? Ne yedin? Gibi sorularla hafızayı güçlendirmek.
9. Çapraz alıştırma: Sol elle sağ dize, sağ elle sol dize dokunma. Kolları olabildiğince yukarı kaldırarak yapmak etkilidir.
10. Sonsuz işareti: Gözleri kapattırıp, hayalde sevdiği rengi kullandırıp baş hareketi ile sonsuz işareti çizmek zihni canlandırır.
11. Kelime oyunu: Yoldaysanız reklam panolarındaki; trafikteyseniz araç plakalarındaki harflerden yeni kelimeler türetmek hafızanın güçlenmesinde etkili rol oynar.
12. Günlük yazma: Gün boyu yaşadığı olayları yazdırın. Günlük tutsun.
13. Beraberce satranç, su doku oynayın. Bulmaca çözsün.
14. Çaldığı bir enstrüman varsa, enstrüman çaldırın. Bir koroya beraberce gidin. Değişimi farkedin.
15. Cümle oyunu: Aynı harfle başlayan farklı kelimelerden bir cümle oluşturun. Örnek: “Sarı saçlı sevgilim, saat sekizde seni sizin sinemanın salonunda bekliyorum.” Gibi.
16. Hareket halindeki araçta giderken, dışarda gözüne takılan görüntüleri size çok çabuk aktarmasını isteyin.
17. Soya; östrojen üretimi, dolayısıyla hafıza için gerekli.
18. Kahve içmenin hafızada olumlu etki oluşturduğu biliniyor.
19. Yapabileceği ölçüde egzersiz, yürüyüş çok yararlı.
20. Yağlı balık eti, omega 3 ile hafıza güçleniyor.
21. Adaçayı, karanfil ve B vitamini çok faydalı ek besinler.
22. Günde yarım saat kitap okumasını sağlayın.
Tüm bu önlemlere rağmen Alzheimer başladıysa, mutlaka bir uzman tarafından izlenmesi gerekir.
NOT: Çocuklarınıza, torunlarınıza, siz belli bir yaşın üzerindeyseniz kendiniz için de bu uygulamaları yapın. Farkı fark edin.
Hepinize sevgiler 🙂
Ayşegül Özkonak

YAPMAK ZORUNDA MISIN?

YAPMAK ZORUNDA MISIN?
Önemsediğin birilerinin senden istedikleri bir şeyi yapamadığında, kırıldıklarını düşünüyorsan; kendinde bir suçluluk duygusu oluşuyorsa, onlara kendini affettirmek için çırpınıyor ve hatta kendin dahil; hemen yakınındakileri de karşıdakilerin gönlünü almaya zorluyorsan, önce düşün.
1.Bunu yapmak zorunda olmanın sebebi nedir?
2. Reddedilmekten, sevilmemekten, istenmemekten, kabul görmemekten, dışlanmaktan mı korkuyorsun?
3. Yapamadığın şeyde suçluluk duymanın sebebi nedir?
4. Kendi kararlarını kendin versen, sana en kötü olasılıkla ne derler?
5. Onların bu isteklerini yerine getiremesen en kötü ne olur?
6. Gönlünün gitmek istemediği yere gitmesen; onlar istedi diye, yapmak istemediğin şeyi yapmasan en kötü ne olur?
7. Gerektiğinde ” Hayır ” desen en kötü ne olur?
Hadi kendini yeniden yapılandır.
Yine, yeniden…
Başlangıçta dışlanacağın korkusu duyarsın ama bu duygu geçicidir. Sen içindeki o korkak ve cılız sesi dinle. Bu yaşa gelene kadar çevrendeki tüm bencil insanlar, kendi çıkarları uğruna o güzel sesi kısmışlar…Hatta susturmuşlar.
Sen kendin olduğunda, içindeki kendi sesini dinlediğinde çoookkk daha mutlu olduğunu fark edeceksin. Sevgiyle kal.
Ayşegül Özkonak
05052509633
www.aysegulozkonak.com
http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak
https://instagram.com/aysegulkisiselgelisim/

Ayşegül Özkonak