Ayşegül Özkonak

Sosyolog ve Aile Danışmanı

Month: Ekim 2020

DOSTLARIMIZ VE KARŞIMIZDAKİNİ ANLAYABİLMEK

DOSTLARIMIZ VE KARŞIMIZDAKİNİ ANLAYABİLMEK

Öncelikle hayatımız boyunca edindiğimiz dostlarımızı düşünelim.
Dost sayısı, bir elin parmaklarını geçmez öyle değil mi?
Arkadaş çoktur da, gerçek dostumuz azdır.

Sizin kaç dostunuz var düşünün. Bu kişi aileden biri olabilir. Dışarıdan biri de. Ama illa dışarıdan biri olmasına da gerek yok. Kardeş olabilir, eşiniz olabilir, çocuğunuz bile olabilir.

Hiç dostum yok diyorsanız, kendinize odaklanın.

Acaba neden dostumuz yok?
Nedeni yine kendimiz olabilir miyiz?
Dost olarak kabul ettiklerimizle karşılıklı konuşurken; beden dilimiz, yüz ifademizle dışarıdan nasıl görünüyoruz?
Hiç düşündük mü?…
Meselâ, dostum dediğimiz kişi bize derdini anlatıyorken, onu doğru anlamamışsak, onun duygularını fark edememişsek; konuşmalarımızla beden dilimiz uyumsuzsa; o kişi bir daha bize derdini de, sevincini de anlatır mı? Tabii ki anlatmaz. Çünkü bizi kendine yakın hissetmez. Biz de onun acısını, sevincini başkasından duyduğumuzda; hayıflanırız.
“Neden benden saklıyor. Neden başkalarına anlatıyorsun?
” Neden en sonra ben duyuyorum? “
Deriz.

Eğer böyle bir duygu içindeyseniz;
Nedeni şu olabilir;

  1. Önce kendinizin, sonra başkalarının ne hissettiğine odaklanamıyor, empati yapamıyor olabilirsiniz.
  2. Belki onun ne hissettiğini anlıyor ama karşıdaki kişiye onu anladığınız şekliyle ifade edemiyorsunuzdur.
  3. Anlıyor ama onu anladığınızı ifade etmek, sizin işinize gelmiyordur.
  4. Onu anlıyor gibi görünüyor ama suçlayıcı, yargılayıcı, kınayıcı konuşuyorsunuzdur.
  5. O kendi üzüntüsünden bahsederken; siz de ona benzer bir konuyla ilgili kendi yaşadıklarınızdan dem vuruyorsunuzdur.
  6. Gerçekten de onun duygularını anlayamıyorsunuzdur.

Her şekilde bilin ki, karşınızdaki kişi sizi; kendine dost olarak görmeyecektir.

Duyguları anlayamıyorsanız, yaşamınızda daha gerilere gidersek, belki çocukluğunuzda duygularınızı göstermeyen ebeveynleriniz vardı ya da sizin duygularınızı ifade etmeniz bir şekilde engellendi.
Ağlamanız gerekiyordu. “Ağlama!” dediler.
Belki gülmek istediniz; ” pişmiş kelle gibi ne sırıtıyorsun!? “dediler.
Belki öfkelendiniz;” sesini çıkarma!? “denildi?
Hatırladınız mı?…

Her ne yaşadıysanız yaşadınız. Her şeye rağmen, bu olumsuz döngüyü değiştirebilirsiniz.
Duygusal zekanızı geliştirebilirsiniz.
Bunun için kişilerin beden dillerini, yazışmalarını, mesajlaşırken size gönderdikleri emojileri, konuşurkenki yüz ifadelerini, ses tonlarını iyi incelenmelisiniz. Hele de size söylemediklerini hissedebilmelisiniz. Onun yerine kendinizi koyabilmeli,
yani empati yapabilmelisiniz. Böylece hem iletişiminizi artırabilir, hem de dost kazanabilirsiniz.

Sevgiyle kalın

Ayşegül Özkonak
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı

05052509633
https://instagram.com/kisiselgelisimdansman

BEDENİNDEKİ DUYGUN NE?

BEDENİNDEKİ DUYGUN NE?

Eğer bir kişi ile herhangi bir olay yaşadıysanız; her şeyden önce bedeninize odaklanın. Duygularınız nerede? Size ne hissettiriyor?
Kandırılmışlık, alanına tecavüz edilmesi, istemediğin bir şeye zorlanmak/mecbur bırakılmak, üzüntü, acı, keder, öfke, kızgınlık, kırgınlık, aldatılmışlık, kabul edilmemişlik, ötelenmek, reddedilmek, istenmemişlik, kayıp vb. duygularınız var mı?

  1. Eğer bu olay, durum veya kişi ile ilgili olarak, bedeninizde olumsuz bir duygu hissediyorsanız; geçmişinizde mutlaka buna benzer yaşamış olduğunuz bir olay ya da durum vardır. Aslında kızdığınız, öfkelendiğiniz, kırıldığınız, incindiğiniz, yaralandığınız kişi şimdiki kişi değildir. Bu duygular, size daha önce bunları size yaşatanlaradır. Şimdiki kişi, size bu duygularınızı tetiklemekle görevlidir.
    Sizin öğretinizi size hatırlatan kişidir.
    Geçmişteki sizi üzen, yaralayan zihninizdeki anınız neyse; o anınıza ve duygunuza çalışma yapın. Daha sonra şimdiki olaya çalışma yapın. En son olarak Af çalışması yapın ve bağ koparın. Öğretinizi tamamlayın.
  2. Karşınızdaki kişi ile aynı olayı yaşamanıza rağmen sizin bedeninizde bir duygu yok ama karşıdaki kişide bir duygu varsa (alınganlık, küsme, incinme vb.) olay sizle alakalı değildir, karşınızdaki kişi ile alakalıdır. Siz sadece onun öğretisinde rol almışsınızdır. Öğretici olma görevi üstlenmişsizsinizdir.
    Yaşanmışlıklardan dolayı gerektiğinde özür dileyin.
    Not: Gerçek duyguyu gözlerinizi kapatıp, bedeninize odaklanarak bulabilirsiniz. Ancak o zaman; “bende duygu yok” Diyebilirsiniz. Aksi halde sizde de duygu vardır, siz odaklanamamışsınızdır.
  3. Yaşadıklarınız olay yüzünden, karşıdaki kişiye küsmekten ve alınganlıktan uzak durun. Küsmek; iletişimi kesmek demektir. Duygu düşüncelerinizi saygı çerçevesinde söyleyin. Siz ona duygularınızı söylemeden, karşınızdaki kişi olayın sizdeki etkisini bilemez.

Sevgiyle kalın…
Ayşegül Özkonak
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı

05052509633
https://instagram.com/kisiselgelisimdansman

ZİHİN GÜCÜYLE BAŞARABİLİR MİYİZ?

ZİHİN GÜCÜYLE BAŞARABİLİR MİYİZ?

Zihin gücüyle, başarmak istediğimiz şeyleri başarabilir miyiz?
Evet. Başarabiliriz.
Nasıl mı? Size anlatayım.

Eşim bisiklete binmeyi çok sever. 2- 3 haftadır;

  • Eymir Gölüne gidelim, hem orda bisiklete bineriz. Diyordu. Ben de çok istememe rağmen, tedirgin olmuştum. Çünkü bu yaşıma kadar benim hiç bisikletim olmamıştı. Dengede durmayı da, binmeyi de bilmiyordum.
    Ayrıca bisikletle ilgili, onun da bildiği kötü sayılabilecek bir anım vardı.
    Yıllar önce ben 12 yaşlarındayken; kuzenimin bisikletini (kuzenimin ısrarı üzerine) bir kez denemek istemiştim. Bisiklet üzerinde dengede durmaya ve bir yandan da ilerlemeye çalışırken, hızla çöp bidonuna toslamıştım. Bisiklet maceram da, korku ve panikle ancak 2 dk. sürebilmişti. Bir daha da asla binmek istemedim, zaten hiç şansım da olmamıştı.

Eşim bu anımı bildiği için,

  • Sen binmeyi bilmiyorsun. Oraya gittiğimizde binebilecek misin? İstersen öğren, sana öğreteyim, sonra bisiklet kiralayalım. Diyor.
    Ben de;
  • Ben çocukken bir kez bindim, çöpe toslamış olabilirim ama yine de binebilirim, başarabilirim. Diyorum.

Bu konu aramızda nükte konusu oldu. Konuşup gülüşüyoruz ama, ben bu arada boş durmuyorum. Kendime korku giderme çalışması yaptım. Geceleri uyumadan önce, bisiklette dengede durma, binme, sevinçle bisikleti sürme imgelemeleri yapıyorum. (Tabii bundan eşimin haberi yok. )

Dün konuştuğumuz gibi, göle gittik, eşim yine bana soruyor. Ben her seferinde

  • Binebilirim, başarabilirim. Diyorum.
    Bisiklet kiralama yerine vardık.
    Bisikletçiden deneme turu rica ettik. Eşim içinden demiş ki;
  • Göletin civarını dolaşacağız. Binerim diyor ama binemezse, ikinci bisikletle 11 km. lik o kadar yolu nasıl geri döneceğiz?

Ben gayet sakin.
Toplam 5 dakika kendisi yanımda bana destek oldu. 10 dk. kadar kendi başıma sanki daha öncesi kullanmış gibi turlar attım.
Eşim;

  • Yapabileceğine inanmamıştım Gül. Başardın. Dedi durumdan son derece memnun bir halde.
    Sonra;
  • Hadi gidelim. Dedim.
    Yola koyulduk. Eşim bu başarıma şaşkın ve sevinçli.
    Onun önünde neşeyle ilerlerken diyorum ki,
  • Sen başaramayacağımı düşünürken, ben her gece imgeleme yaptım.
    Hayalimde hep bu bisiklete binmiştim.

Yanımdan araçlar geçerken, tedirgin olup frene ara ara bastığım oldu. Hatta bir kere de düşme tehlikesi atlattım. Ama olsun. 11 km. Bisiklet sürdüm. Hem de sevinç içinde. Hatta şarkı söyleyip, sevinçle ıslık bile çaldım. Benim için muhteşem bir deneyim oldu. Tabii ki eşimin motivasyon sözcüklerini inkar edemem.

Başarmak ya da başaramamak bizim zihnimizle alakalı. Aşağıdaki araştırma da bunun kanıtı.

1990’da beyin üzerine bir araştırma yapılıyor ve sonucu, bir bilim dergisi olan Research Qarterly’de yayınlanıyor.

Araştırma şöyle;

Basketbol oynayan öğrenciler üç gruba ayrılıyorlar. 

  1. İlk grup 20 gün boyunca normal fiziksel antremanlarını yapıyor.
  2. İkinci grup, 20 gün boyunca hiçbir antreman yapmadan, her gün sanki antreman yapıyor gibi zihinlerinde maçı yapıyor, hayallerinde topu paslaşıyor, muhteşem atışlar yaptıklarını, terlediklerine kadar, hatta muhteşem bir maç çıkararak seyircinin alkış seslerini duyarak, maçın sonunda gelen tebrikleri bile nasıl kabul ettiklerini hayal ediyorlar.
  3. Üçüncü grup kontrol grubu olarak 20 gün boyunca hiçbir şey yapmıyor. Antreman ve zihinsel çalışma yapmıyor.

20 Gün sonra sonuçlara bakılıyor:

  1. 20 günün sonunda her gün antreman yapan grubun performansında % 24‘lük bir artış oluyor.
  2. Zihinsel antreman yapan üçüncü grubun performansında da % 23’lük bir artış oluyor.
  3. Hiçbir şey yapmayan grupta, hiçbir değişiklik olmuyor. Yani başarı artışı göstermiyorlar.

Bu araştırmanın sonunda, sadece zihin gücüyle başarının nasıl arttığı gözlemleniyor.

Ben işte bu uygulamayı 3 hafta ara ara kendimde uyguladım. Dün ise, o bisiklete binerek kendi yaşamımda kanıtladım.

“Başaramam” demekten uzak duralım. İstediğinizde her şeyi zihin gücüyle başarabilirsiniz.

Sevgiyle kalın…

Ayşegül Özkonak
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı

05052509633
www.aysegulozkonak.com
http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak
http://twitter.com/aysegulozkonak
https://instagram.com/kisiselgelisimdansman

AMA BEN BİR KİŞİYE SÖYLEDİM.

AMA BEN BİR KİŞİYE SÖYLEDİM.
Bir kaç gün önce bir genç kız; üzgün, canı sıkılmış ve biraz da öfkeli bir şekilde beni aradı.

  • Hocam moralim çok bozuk.
  • Hayırdır, ne oldu? dedim.
  • Bizim şirkette başka birimde çalışan bir genç kız vardı. Geçen hafta onun tutarsız davranışları hakkında, uyarı mahiyetinde patronumu uyarmak istedim. “O bir….. dır. Ona dikkat edin.” Dedim.
    Patronum da gitmiş; benim bu sözümü, kızın patronuna söylemiş. Şirketteki herkes duymuş. Bugün de, onun patronu gelmiş, herkesin içinde bana;
    “Sen de, geçmişte şöyle şöyleymişsin” Diyerek, geçmişte yaşadığım ve herkesten sakladığım bir sırrımı herkes duya duya söyledi.
  • Bu duruma çok üzülmüş ve öfkelenmiş görünüyorsun. Başka neler hissettin?
  • Evet. Hem de çok öfkelendim ve çok kırıldım. Rencide oldum. Utandım. Mahcup düştüm.
  • Sence hakkında uyarıda bulunduğun kız da bunları hissetmiş midir?
  • Şey, belki hissetmiştir. Ama ben herkesin içinde söylemedim ki. Onun patronu, bizim birime gelip, herkes duya duya bana söyledi. Hem ben patronumu uyarı mahiyetinde söylemiştim.
  • Olaya uzaktan bakalım mı? Sen tek kişiye söyledin. Uyarı mahiyetinde söyledin.
    Bununla birlikte, herkes duydu. Onun patronu da senin birimine geldi. Herkesin içinde senin herkesten sakladığın, duymalarından korktuğun bir sırrı, eski bir problemi; yüksek sesle söyleyerek seni rencide etti. Buradan ne öğrendin?
  • Ne gibi?
  • Başkasının iyiliği için, yani iyi niyetle bile olsa, birinin arkasından konuştun. Hakkında konuştuğun kişi bu durumda ne yaşadıysa; sen de benzerini yaşamış olabilir misin? Yani senin sözünle onun canı yandı. Başkasının sözüyle de senin canın…
  • Evet tabii ki yaşadım?! Tabii ki canım yandı.
  • Peki onun hakkında mutlu olacağı bir söz söyleseydin ve o da bunu duysaydı; yine üzülür müydü?
  • Hayır. Niye üzülsün, mutlu olurdu.
  • Yani iyi niyetle bile olsa; birisinin hakkında konuştuğumuz cümleye dikkat etmeliyiz diyebilir miyiz?
    Eğer biz birisi hakkında onun mutlu olmayacağı, memnun olmayacağı bir şey söylersek; işte bu, dedikoduya girer. Dolayısıyla onun üzüldüğü kadar biz de üzülürüz.
    Yani onun karmasına (kaderine) girdiğimiz için, biz de onunkine benzer bir durum yaşar, en az onun kadar acı çekeriz.
    Şu an senin yaşadığın durum gibi.

Peygamberimiz (S. A. V.) der ki;

“Gıybet (dedikodu), din kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır. Eğer söylediğin şey o kardeşinde varsa gıybet(dedikodu) ettin; yoksa, o zaman ona iftira ettin demektir. “

  • Hocam ben hiç böyle düşünmemiştim.

    KISSADAN HİSSE; DEDİKODUSivri dilli ve nezaketten yoksun bir kadın bir dedikodu yaymakla suçlanıyordu. Köyün bilgesinin huzuruna getirilen kadın “Söylediklerim bir şakaydı, sadece şaka” diyerek itiraz etti.“ Sözlerim başkaları tarafından yanlış anlaşıldı, ben suçlu değilim” diye bağırdı. Ancak dedikoduya maruz kalan mağdur “Temiz adımı kirlettin” diyerek adalet istiyordu. “Bunu düzeltebilirim” dedi suçlanan kadın. “Bütün sözlerimi geri alıyorum ve affedildiğimi varsayıyorum”. Bilge bu sözler karşısında başını salladı ve “Bu kadın yaptığı suçu anlamıyor. Zaman içinde aynısını yine tekrarlayacak” diye düşündü. Bunun üzerine, kadına şöyle dedi: “Kuş tüyü yastığımı tepeye getir. Yastığı kes ve içindeki tüylerin rüzgarda her yana dağılmasını sağla. Sonra da bana kuş tüylerini geri getir, her birini. Bunu yapmazsan, düşüncesizce söylediklerin bağışlanmayacak”. Kadın bu isteği gönülsüzce kabul etti ve yaşlı bilgenin gerçekten delirdiğini düşündü. Yine de onu gülünç duruma düşürmek için tepeye çıktı, yastığı kesti ve kuş tüyleri her yanı kapladı. Kadın onları yakalamaya, kapmaya uğraştı. Her birini tek tek toplamaya çalıştı. Harcadığı güçten bitkin düşerken, bu işin mümkün olmadığını anlayıverdi. Elinde çok az miktarda kuş tüyü ile geri dönerek “Onları toplayamadım, her yere dağıldılar” dedi içini çekip başını öne eğerek ve ekledi: “Tıpkı yaydığım dedikodunun sözlerini geri alamayacağım gibi.…Bundan böyle birinin karmasına girmemek için; sadece söylediğimiz her söze değil, her düşünceye bir kez daha dikkat edelim. Ne dersiniz?Sevgiyle kalın… 😊

Ayşegül Özkonak
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı

05052509633
www.aysegulozkonak.com
http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak
http://twitter.com/aysegulozkonak
https://instagram.com/kisiselgelisimdansman

Ayşegül Özkonak