Ayşegül Özkonak

Sosyolog ve Aile Danışmanı

Month: Ocak 2022

ENES KARA

ENES KARA

19 yaşında küçük bir can intihar etti. Olayın ardından pek çok şey söylendi, yazıldı, çizildi, tartışıldı.
Elbette ki bu konunun; sosyal, psikolojik, dinsel, siyasal, ailesel, kültürel, vb. anlamı var. Ben bugün, ailesel ve psikolojik yönünden bahsedeceğim.

Enes videosunda demiş ki;

“Bu benim intihar videom veya notum. Artık hayatıma devam etmek istemiyorum. Bu her geçen gün daha da zor oluyor. Sürekli stres, gelecek kaygısı ve ne yapacağımı bilmiyorum. Bu şekilde yaşamak istemiyorum. Bunu aileme ve iki üç arkadaşıma atmayı düşünüyorum. Ama gizli kalmasını istediğim bir video değil. İçimde bulunduğum durumu anlatmaya çalışacağım. Tıp okuyorum. Oldukça zor geliyor bana. Sınavlara elimden geldiğince çalıştım. Ama 25 civarı bir ortalamaya sahibim geçmek için 60’ın üzerinde olması gerekiyor. Yani epeye bir düşük. İçimde bulunduğum durumda tüm yaşama hevesimi ve sevincimi kaybettim. Aileme de bunu açıkçası söyleyemiyorum, korkuyorum. Ne yapacaklarını hiç bilemiyorum. Her şeyi yapma potansiyelini taşıyorlar. Böyle bir durumla açıkçası karşılaşmadım. Umarım beni anlıyorsunuzdur. “

Enes istemediği bir bölümü seçmiş. Mühendislik isterken, tıp fakültesini tercih etmek zorunda kalmış ya da zorunlu bırakılmış. İçine girdiğinde, doktorluk mesleğinin ne kadar zor olduğunun farkına varmış. İstemediği alan ona bu haliyle daha ağır gelmiş. Çok daha zorlanmaya başlamış. Ders notları düşmüş, düşük olduğu için de, kısır döngüye girmiş. İçinden çalışmak gelmiyor, bir yanı ders çalış diyor, diğer yanı istemiyor. Arafta kalmış. (En kötü şey ise, arafta kalmaktır.)
Çaresiz, mutsuz, umutsuz, çözüm beklemiş. Ne yapması gerektiğini bilmiyor. ailesini anlatamıyor, çünkü her şeyi yapma potansiyelleri olduğunu, korktuğunu ifade ediyor. Belli ki ailesi yanında değil, onun karşısında olmuş. Aidiyet duygusu yok. Söz hakkı yok.
Yaşama sevincini yitirmiş.
Okul biterken her gencin yaşadığı; gelecek kaygısı, endişesini yaşar hale gelmiş.

Babası onun vefatından sonra;
“Sürekli telefonla oynuyordu. İçine kapanık birisiydi. Fazla konuşmazdı. Çevresiyle falan da konuşmazdı.” demiş.

Bir çocuk konuşuyorsa korkmayın. Konuşmuyorsa, hiç arkadaşı yoksa, mutlaka orada bir sorun vardır. Hem de ailesel bir sorun…

Ah Enes, keşke konuşabilseydin. Keşke bu kaygılardan, korkulardan, endişelerden, bu çıkmazdan kurtulabilseydin…

‘ANNEME FIRIN ALINMASINI İSTİYORUM’

” Ama artık yaşanılacak bir hal almıyor. Geleceğe baktığım zaman daha da kötü bir hal alacakmış şimdiden görebiliyorum. Yaşamak istemiyorum. Vasiyetimden bahsetmek istiyorum. Anneme bir sözüm vardı. Çalışmaya başladığım zaman ona bir fırın alacaktım. Bu biraz saçma olabilir ama annemle babam bu konuyu tartışıyordu. Annem fırını değiştirmek istiyordu, babam istemiyordu. Bir miktar param var onunla anneme fırın alınmasını istiyorum. Artanıyla da bir küçük kardeşime kalmasını istiyorum.”

Belli ki, ebeveyn tartışmaları var. Kontrolcü bir babaya sahip.

‘KARDEŞLERİME DAHA TOLERANSLI DAVRANIN’

” 2 kız kardeşim var. Ailemden şunu rica ediyorum. Kardeşlerime daha toleranslı davranın. İlerde muhtemelen okuyacağı üniversite bölümünü kendisi seçemeyecek, nerede kalacağını kendisi seçemeyecek, hiçbir şeyi seçemeyecek. Aileme karşı çıktığı zaman hiçbir şey yapamayacağını fark edecek. Lütfen yaptığınız hatanın farkına varın. Çocuklarınız için hayatınızı zehir ediyorsunuz. Biliyorum ailem beni seviyor. Benim için iyi şeyler yapmaya çalışıyor ama gerçekten hayat artık çekilmez bir hal aldı.
Kardeşlerim için de böyle olmasını istemiyorum. Diyeceklerim bu kadar.”

Ve bilinen son. Sözün bittiği yer…

Tüm yazılarımda, makalelerinde vurguladığı nokta şu:

Bırakın çocuklarınızı kendilerine ait kararları kendileri alsın. Hangi alanı, mesleği seçeceklerse, bırakın o alanı seçsinler.
Bu sene sınavı kazanamadıysa, sürekli karşısında söylenmek yerine, ona destek olun.
Bırakın bir sene; gerekirse bir sene daha sınava girsin. Zamanında çalışmadıysa, kendi hatasını fark etsin.
O çıkmazdan, beraberce bir destek alarak kurtulun.
Kendi yapamadığınız hayalleri çocuğunuza yaşatmaktan da vazgeçin.
Onların küçük omuzlarına kendi yüklerinizi koymaktan vaz geçin.
Bir çiçeğe fazla su verirseniz nasıl çürürse; aşırı vericilikten, aşırı sevgiden, aşırı koruyuculuktan da vazgeçin.
Bir çiçeğe su vermezseniz nasıl kurursa; sevgisizlikten, ilgisizlikten, aşırı disiplinden, kontrolcülükten vazgeçin.
Bu anlamda önce kendinizi iyileştirin. Gerekiyorsa bir destek alın.
Bırakın hayatı kendileri öğrensin. Kendi yanlışlarını kendileri fark etsin. Belli bir disiplin olabilir; bununla birlikte, önce ona insan olarak saygı gösterin. Büyüdüğünde önce kendine, sonra size ve başkalarına saygı duymayı bilsin.
Mizaçları değiştirilmeden, olduğu gibi kabul edildiğini, istendiğini, takdir edildiğini, onaylandığını, sevildiğini, kendisine saygı duyulduğunu bilsinler. Kaç kardeş olursa olsun; kıyaslanmadığını, önemsendiğini, anlayışla karşılandığını bilsinler.
Bir çocuk; söylediği söz ya da yaptığı küçük bir hatadan dolayı eleştirilmezse, yargılanmazsa, kınanmazsa, suçlanmazsa;
anne babasını yanında hissederse, kendisine inanılır, güvenilirse özgüvenli olur.
Akademik, sosyal ve hayat başarısına sahip; özgüvenli bir çocuk olsun istiyorsanız;
fiziksel, sözel, ruhsal, duygusal, şiddetten uzak durarak; onu anlayıp dinleyerek, onunla sohbet ederek, (her zaman söylediğim gibi) dost ebeveyn olarak davranın.
Bir hata yaptıklarında sevginizden mahrum bırakarak cezalandırmaktan kaçının n’olur. Aksi halde yaraladığınız o minik yürek; ömür boyu kanar durur.

Bir Enes acılarla bu dünyayı terk etti.
Lütfen başka Enesler yaşasın. Lütfen…

Aile Danışmanı
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı

Ayşegül Özkonak
05052509633
http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak
https://instagram.com/aysegulozkonakailedansman/
aysegulozkonak@gmail.com

CİNSELLİK NEDİR?

CİNSELLİK NEDİR?

Evlilikte problemlerin oluşmasına neden olan pek çok etken var. Cinsellik bunlardan yalnızca ve en önemlilerinden biri.

İstatistiklere göre evli olan beş çiftten biri; eşinden cinsel uyumsuzluk sebebiyle ayrılıyor. Boşanma nedeni olarak da kayıtlara; “şiddetli geçimsizlik” şeklinde geçiriliyor. Oysa asıl sebep; cinsel uyumsuzluk…
Bu şekilde boşanmak, buz dağının sadece görünen bir yüzü.Görünmeyen yüzü ise, daha derinlerde.
Söylenmiyor, konuşulmuyor; çünkü çok ayıp…
Çünkü cinsellik; ülkemizde hâlâ büyük bir tabu.

Pek çok çift bu anlamda sorun yaşıyor ve hatta;
” Eşimle bu konuda sorunlar yaşıyoruz.” diyemiyor. Dese bile; utanarak, sıkılarak, zorlanarak söyleyebiliyor.
Oysa cinsellik, hayatımızın bir parçası.
Olması gereken…Su gibi, ekmek gibi.
Sevdiğimiz insanla yaşadığımızda; mutluluğumuzu perçinlememize neden olan, gerekli unsurlardan biri…

Kendi hayatınızı düşündüğünüzde; kadınınız/ erkeğinizle cinsellik yaşarken, her seferinde bedeniniz orda ama zihniniz ve ruhunuz başka diyarlardaysa; uyumlu bir cinsellikten söz edilemez.
Sizi de, partnerinizi de bu ilişki tatmin etmez. Çünkü fizik beden olarak doyum oluyor gibi gözükse de; ruhsal ve zihinsel bir doyum söz konusu değildir.
Bu tür cinsellik, tıpkı sanal dünyada gezinmeye benzer.
Davranış vardır ama yeterli haz ve tatmin yoktur.
Tekrar eden durumda ise; kısır döngü nedeniyle, cinsel işlev bozukluğu, anlamlandırılamayan mutsuzluk, doyumsuzluk görülebilir.
Evlilikte yaşanan diğer sorunlarla birlikte bu uyumsuzluk, katlanarak devam edebilir. Ancak bu süreçte çoğunlukla cinsellik; sümenaltı edilir ve gözler evlilikteki diğer sorunlara çevrilir. Hatta, problem oluşturan pek çok konu için, parmakla gösterilecek bir suçlu aranır. O suçlu da genellikle karşı taraf olur.

Bununla birlikte; çiftler arasında cinsel anlamda bir uyum varsa, evlilikte sorun olsa bile, bu sorun; diğerlerine göre çok daha kolay çözümlebilmektedir.

Cinsellikte uyum oluşabilmesi için ise; zihinsel dinginlik, duygusal farkındalık,
fizik beden olarak rahatlık; karşılıklı sevgi, saygı, bağlılık, güven, aidiyet duygusu, olduğu gibi kabul edildiği hissi, huzur, tüm bunlar için uygun bir ortam gerekmektedir.

Not: Eğer cinsel işlev bozukluğuna neden olan
psikolojik ya da organik
faktörler, gerekli
tıbbi veya diğer terapi yöntemleriyle ortadan kaldırılırsa; çiftler arasında yaşanan pek çok problem de çözülürse, cinsel uyum ve mutluluk da gerçekleşebilmektedir.

Sevgiyle kalın…

Ayşegül Özkonak

Aile Danışmanı

Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı

05052509633
www.aysegulozkonak.com

http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak
https://instagram.com/kisiselgelisimdansman/

aysegulozkonak@gmail.com

GRUP ve BİREYSEL SEMİNERLERİMİZ

GRUP ve BİREYSEL SEMİNERLERİMİZ
1.Anne Baba Çocuk Etkili İletişimi
2.Evlilikte Etkili İletişim
3.Dikkat Bedeniniz Konuşuyor
4.Mutluluğum Kime Bağlı?( Mutlu Olmak İçin Zihnimizi Kullanma Yolları)
5.Motivasyonumu Nasıl Sağlarım?Gerçekten Güç Benim İçimde mi?
6.Stresimi Nasıl Yenebilirim?(Stres Yönetimi)
7.Heryere Zamanında Yetişmek Nasıl Birşey?(Zaman Yönetimi)
8.Öfke mi Ben mi?(Öfke Yönetimi)
9.İş ve Özel Yaşamda Başarılı Olmak İçin Kişisel Farkındalık
10. İnsanları Kısa Sürede Nasıl İkna Edebilirsiniz?
11.Ekip Çalışması ile Başarıyı Nasıl Sağlarım?
12.Nlp Practitioner
13.Nlp Master

İYİ YILLAR

İYİ YILLAR

Corona’dan dolayı tüm Dünya’da beklenmedik durumlar yaşadık. Kimimiz hastalandı, iyileşti.
Kimimiz sevdiklerini kaybetti, belki de pek çok acılar çekti. Kimimiz ekonomik sorunlar yaşadı…
Ne yaşamış olursak olalım; her şeye rağmen, hayat devam ediyor ve edecek de.
Hayatın bize neler getirdiğine, neler götürdüğüne dikkat ederek; değiştiremediğimiz şeyleri olduğu gibi kabul ederek, bunların bir öğreti olduğunu bilerek, gerektiğinde akışa bırakarak; yine de yeni kararlarla yolumuza devam edebilmeliyiz.

YENİ YILDA HANGİ KARARLARI ALMALIYIZ?

Yeni yıla girerken; sağlık, iş, finans, ikili ilişkiler gibi
hangi alanda değişiklik yapmak istiyorsak; ” hayatımızın o alanı için bir liste oluşturabilir ve yeni kararlar alabiliriz.

Hayattan ne istediğimizi tam olarak bilebilirsek, eksik yanlarımızla, hatalarımızla kendimizi kabul edip, bunları nasıl telafi edebileceğimizin ayırdına varabilirsek; her yıl kendimizi % 1 bile olsa yenileyebilirsek; eskiye göre nasıl da olgunlaştığımızın ve kendimizi geliştirme konusunda ne kadar da uzun bir yol kat ediğimizin farkına da varabiliriz.

Her yeni yılda kendimize yeni hedefler koyabilir; kendimizdeki değişikliği gözlemleyerek, o hedeflerin ne kadarına ulaştığımızı anlayabiliriz.

Bu hedefler için yapılabilecekler:

  1. Yeni yıl yeni bir UMUT demektir. Umutlarınızın ve hayallerinizin bir listesini yapabilirsiniz.
  2. “Nerde hata yaptım? Telafi için neler yapabilirim?” diye sorgulayarak, hataları fark edip, telafi edebileceklerinizi telafi edebilirsiniz.
  3. “Eskiden nasıldım, şimdi nasılım?” “Ne kadar yol kat ettim?” diye sorgulayarak, kendinizdeki olumlu gelişimi içsel anlamda fark edebilirsiniz.
  4. “İkili ilişkilerde, ekonomik durumda, sosyal ilişkilerde, iş ortamında, iletişimi güçlendirmek; daha başarılı olmak için daha neler yapabilirim, daha neler öğrenebilirim, hayatıma daha neler katabilirim?” diye sorgulayıp, notlar alabilirsiniz.
  5. Eksikliklerinizi fark edip, “Öğrenmem gereken daha neler var? Kendimde tamamlamam gereken daha neler olabilir?” diye sorarak, eksikliklerinizi not alabilir, o eksiklikleri tamamlayabilirsiniz.
  6. Gözlere ışıltı veren “Hayat Amacını” belirleyip yolunuza devam edebilirsiniz. Ne yapmak size coşku verir, enerji verir, mutlu eder? Onu belirleyip uygulamaya geçebilirsiniz.
  7. Yeni bir iş yapacaksanız ya da kariyer yapacaksanız ya da iş değişikliği olacaksa, “Bu işi ne kadar istiyorum?” diye kendinize sorabilirsiniz. İstediğiniz iş için kimlerle irtibata geçebileceğinizi,
    eldeki imkanları kullanarak;” kimler bana bu konuda destek olabilir?” düşüncesiyle size destek olabileceklerin bir listesini hazırlayabilirsiniz.
    hangi eğitimleri alabileceğinizi belirleyip, uygulamaya geçebilirsiniz.
  8. “Karşınıza çıkan her türlü engellerde; “bu engellere benzer hangi engelleri aştım?” sorusunu kendinize sorabilir, Önce ne yapabileceğinize odaklanabilirsiniz.
    “Hayatımdaki olumsuzlukların, önüme çıkan engellerin ne kadarını değiştirme yetkisi, gücü ve yeterliliğine sahibim?” Diye sorup, kendi gücünüzün farkına varabilirsiniz.
  9. Kendinizi sorgulayıp, “bir yıl önce ne kararlar almıştım?

Ne hedefler koymuştum?

Hedefime ulaşabildim mi?

Ne kadarına ulaştım, ne kadarına ulaşamadım?

Ulaşamadıysam, benden kaynaklı olanlar nelerdi?

Şu durumda ne yapılabilir?

Daha başka neler yapabilirim?”

Sorularına cevap verebilir, önceki kararlarınızla şimdikileri karşılaştırabilir, ne kadarını gerçekleştirebildiğinizi kontrol edebilirsiniz.

  1. “Çözümler nelerdir?”sorusunu sorup,
    çözümlerin listesini yapıp uygulamaya geçebilirsiniz.

11.” Nasıl bir yol izlemeliyim?” diye sorduğunuzda cevabı gelir.

  1. “Gelişimim için ilk hangi adımları atmalıyım?” Sorusunu sorup, nereden başlayacağınıza karar verebilirsiniz.
  2. Gizli yeteneklerinizi keşfederek, kendi yeteneklerinizin bir listesini oluşturabilirsiniz.
  3. Tüm gücün, kuvvetin, azmin, başarının, mutluluğun, huzurun, gayretin, sebatın, inançların sadece kendi içinizde saklı olduğunu bilebilirseniz ve kendinize inanırsanız; başaramayacak hiçbirşey olmadığını fark edebilirsiniz.

Yeni bir yıl hepimize;

umut dolu,

sevgi dolu,

ülkemiz ve dünyamız için barış dolu,

huzur dolu,

sağlık dolu,

mutluluk dolu,

başarı dolu,

maddi manevi bolluk bereket dolu bir yıl olsun.

Yeni bir umutla, yeni kararlarla, yeni yıla Merhaba diyelim.

Hayatın tümü bize, neşe, kolaylık, ihtişamla ve mucizelerle geliyor…

İYİ YILLAR… hepinize, hepimize.

Sevgiyle kalın…

Aile Danışmanı
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı

Ayşegül Özkonak
05052509633
http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak
https://instagram.com/aysegulozkonakailedansman/
aysegulozkonak@gmail.com

http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak

SEVGİ KAZANDI

SEVGİ KAZANDI
Yıl 1994 İzmir, Buca’da (adını vermemin doğru olmadığı) bir ilköğretim okulunda fen bilgisi öğretmenliği yapmaktayım. 7/B sınıfında dersim var. Sınıfa her girdiğimde burun direğini düşürecek kadar bir idrar kokusu duyuyorum…Tuvalet yaparken dikkatsiz olabileceklerini veya kişisel temizliği bilemediklerini düşünerek öğrencilere bu konularda bazen konuşmalar yapıyorum. Her ne hikmetse koku bir türlü geçmiyor. Birgün veli toplantısı yapıyoruz. (Ben her veli toplantılarında sınıflarda, öğrencilerin notlarını söylemeden önce; anne-baba- çocuk ilişkisi üzerine konuşmalar yapardım. “Çocuklarımıza nasıl davranırsak ilişkilerimiz daha iyi olur ?” Sorusu sorarak bu konularında bilgiler aktarırdım. Çocukta görülen hırsızlık, agresif davranışlar, tırnak kemirme, altına ıslatma, başarısızlık, kıskançlık, başını duvara vurma, depresif ruh hali gibi olumsuz davranışların altında mutlaka başka sebeplerin olduğunu belirtirdim. Velilerime; Haluk Yavuzer, Doğan Cüceloğlu, Atalay Yörükoğlu gibi hocalarımın kitaplarını okumalarını tavsiye eder, isim belirtmeden, öğrenci davranışlarından örnekler verirdim. Bu konuşmalarım uzun sürdüğünden, sırada bekleyen öğretmen arkadaşlarımdan zaman zaman serzenişler alırdım. İyi ki de öyle yaparmışım)
Toplantıdan ayrılırken velilerime ” Benimle özel görüşmek isteyen varsa dışarıda bekliyorum” dedim ve çıktım. Arkamdan bir veli çıktı. Sınıfın en zeki, başarılı öğrencimin annesi…

     -Hocam görüşebilir miyiz?

     -Tabii ...dedim. Buyurun, sizi dinliyorum...

      -Hocam; İsmet her akşam altına yapıyor. Kocaman oldu artık, kucağıma alamıyorum. Kar- kış olunca yıkayamıyorum; o şekilde okula geliyor. Ne yapacağımı bilemiyorum...

(Ben anneye belli etmesem de, idrar kokusunun nereden kaynaklandığını keşfetmiş olmanın sevincini; ayrıca da böyle başarılı öğrencimin bu durumunun şaşkınlığını yaşıyorum.)

Anneye dedim ki:

           -Organik, yani belli  bir rahatsızlığı mı var?
           -Hayır Hocam.
           -Peki hiç doktora götürdünüz mü?
          -Hocam nasıl götürelim. Babamız işsiz...Fuarda çalışıyor yazları. Kışın; akraba, eş  dost yardım ediyorlar sağolsunlar, o şekilde geçinip gidiyoruz.
           -Peki ne zamandır böyle altına ıslatıyor?
           -10 yıldır...
           -Yani altını ıslatması için bir sebep mi var; bir darbe mi aldı, düştü mü bir yerden?
           -Yok hocam öyle bir şey yok.
           -Peki on yıl önce farklı olan ne vardı?
           -Kız kardeşi doğduğundan beri böyle.
           -İlişkiniz nasıl? Kızınızla ve İsmet'le? 
           -Hocam ben kızımı çok seviyorum. O da bunu çekemiyor, kıskanıyor.

İşin özü ortaya çıktı. İsmet kardeşini kıskanıyor ve annesinden sevgi istiyor. İsmet’in bedeni “Anne beni de gör; beni de duy, beni de hisset, ben de varım” diye haykırıyor. Anne ise görmezlikten geliyor. Anneye dedim ki:
-Bu sorunun bitmesini istiyor musunuz?
-Tabii ki hocam istemez miyim.? Bıktım artık. Koca çocuk; çişe kaldırmaktan belim tutmaz oldu… Döşekler çiş kokuyor…
-O zaman oğlunuzu da sevin.
-Hocam ama ben kızımı çok seviyorum.(Ben oğlunu sev diyorum, O hala kızımı çok seviyorum diyor)
-Tamam, sevebilirsiniz. Kızınızı sevmeyin demiyorum. Bundan sonra İsmet’in yanındayken onu sevmeyin. İsmet’le daha fazla ilgilenin.Onu çok sevdiğinizi söz ve davranışlarınızla belli edin. Sevginizi, ilginizi eşit tutun.

Tek tek anneyle ne yapması gerektiğini konuştuk.

İsmet’i çağırdım. Ona da ne yapması gerektiğini, kaslarını nasıl egzersiz yaparak güçlendirebileceğini; ne yiyip ne içmesi gerektiğini anlattım. Aslında çok zeki olduğunu sınavları kazanınca yatılı okula gidebileceğini ve oraya bu sorunu çözerek gittiğinde çok rahatlayacağını belirttim.

Belli bir süre geçti. Biz velimle kış sonu konuşmuştuk. Bahar geldi. Bir gün ders bitti teneffüs zili çaldı, sınıftan çıkıyorum. Baktım o velim kapıda beni bekliyor. Elinde gazete parçasına sarılmış, sarılı pembeli bir demet gül. Bahçeden toplandığı belli. Gülleri bana uzatırken dedi ki:

             -Hocam Allah sizden razı olsun. Sayenizde oğlum artık altına yapmıyor. On yıldır çekiyordum. Çiş derdinden kurtulduk.

             -Rica ederim. Sizden de razı olsun. Aranız şimdi nasıl? dedim.

              -Çok iyi hocam. Sizin dediklerinizi uyguladım. Oğlum bana: "Anne ben seni çok seviyorum" diyor. Ben de onu çok seviyorum. Ne dediyseniz yaptım.

              -Çok sevindim. Sevgi ne kadar küçük bir kelime; ancak etkisi işte bu kadar büyük. dedim anneye.

O sırada, İsmet koşarak geldi yanıma:
-Hocam ben artık altıma yapmıyorum. dedi.

              -Gel. dedim...Sana bir sarılayım...Sen harika bir çocuksun. Senin başaramayacağın hiç bir şey yok.

O günden sonra anne, on yıl süren bir yükten kurtuldu. İsmet, ruhunun, bedeninin isyan edip haykırdığı, bununla birlikte kimsenin farketmediği o acı durumdan sevilmemekten, değersizlik duygusundan ve dolayısıyla altını ıslatmaktan; biz de o kokudan kurtulduk …Sonrasını bilmiyorum çünkü bizim tayinimiz Erzincan’a çıkmıştı. Ben umuyorum ki o zeki çocuk, o kazanmayı çok istediği bölümü mutlaka kazandı…Her şeyden önemlisi de sevgi kazandı…
Az ya da hiç sevilmeyen çocuk kendine ve çevreye güvensiz, başarısız,( burdaki çocuk altını ıslatarak kendini göstermeye çalışıyordu),gergin, gerginliğini olumsuz davranışlarla atmak isteyen, isyankar, suça meyilli, suçu başkasının üstüne atan, müzevir, şikayetçi, yalancı, gece altını ıslatan, saldırgan, öfkeli, kendi canına kıyma davranışı gösteren, evden, okuldan kaçan, hayvanlara eziyet eden, bilgisayar bağımlısı, depresyona sahip bir çocuk olabilir.

Sevgili anneler babalar, çocuklarımızı severken lütfen adaletli olalım; adaletsiz olursak, değersizlik duygusu onlar yaşlansalar bile yüreklerinden asla çıkmaz…
Hep şunu hatırlayın. Sevginin başaramayacağı hiçbir şey yoktur.

Sevgiyle kalın…
NOT:Anılarda gerçek isimler kullanılmamıştır.

Aile Danışmanı
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı

Ayşegül Özkonak
05052509633
http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak
https://instagram.com/aysegulozkonakailedansman/
aysegulozkonak@gmail.com

http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak

Ayşegül Özkonak