Ayşegül Özkonak

Sosyolog ve Aile Danışmanı

Month: Eylül 2021

NASIL MOTİVE OLUNUR?

NASIL MOTİVE OLUNUR?

Biz daha çocukken babam birgün; annemi hastalandığı için doktora götürmüştü. (Ben o günlerde yaklaşık 9, ablam 12 yaşlarında ve ikimiz de küçük kardeşimize bakalım diye, türlü tembihlerle evde bırakılmıştık.)
Annemi ilk defa rahatsız görüyorduk ve tabii çok üzüldük.
Çocuk aklımızla; o eve gelsin ve mutlu olsun diye ona sürpriz yapmayı istedik. Ne yapalım diye düşünürken, (o zamanlar çamaşır makinemiz yok) ablam çamaşır yıkamayı önerdi; çamaşır sepetindeki çarşafları, teneke leğene koyduk, başladık yıkamaya ama o güne kadar hiç çamaşır yıkamamışız. Annemden gördüğümüz kadarıyla yıkadık, yıkadık; temiz olduğuna kanaat getirince, güya duruladık. Sıra sıkmaya geldi tabii, ama sıkamıyoruz; çünkü gücümüz sıkmaya yetmiyordu. Olsun… Bahçemizde duvardan duvara gerilmiş çamaşır telimize, sulu sulu da olsa sermeye uğraştık; ancak bu defa da seremiyoruz çünkü boyumuz kısa kalıyor, ipe yetişemiyorduk. Doğrusu bunu hiç hesaba katmamıştık. Yıkadığımızı sandığımız beyaz çarşafların uçları, yerlerde sürünüyordu. Attıra attıra sonunda çarşafın bir ucunu tele tutturduk. Yamuk yumuk da olsa sonunda tele yerleştirdik. Çamurlanan kısımlarına su dökerek temizlemeyi de akıl ettik. Uzaktan bakıp yaptığımız işle gurur duyduk.
Biz işimizi bitirdikten bir süre sonra annemler çıkıp geldiler, eve girmeden önce;

  • Anne bak sana bir sürprizimiz var. Diyerek neşe içinde annemin elinden tutup onu bahçe tarafına doğru çektik. Bir yandan da çok heyecanlıyız. Annem yaptığımız işi beğenecek ve mutlu olacak hevesiyle, onun ne diyeceğini bekliyoruz.

Annem bir ucu yerde, bir ucu telde rengi griye dönmüş çarşafı görünce bir çığlık attı;

  • Uuuyyyy, bu ne?! Ben ne yapacağım şimdi?
    Ak ak yıkadınız, kara kara mı serdiniz?! Durduk yerde bana iş çıkardınız diye söylenmeye başladı.
    Ablamla ikimiz kalakaldık. O şaşkınlıkla ne diyeceğimizi, ne yapacağımızı bilemedik. Suçlandık… Ezildik, mahçup olduk ve öncekinden daha fazla üzüldük.
    Amacımız sadece annemize destek olmaktı, onu memnun ve mutlu etmekti ama herşey şimdi tam tersiydi. Öylece kalakaldık; çünkü annemizin başardığımız işe tepkisini biz, başka şekilde hayal etmiştik. Ağzımızda bir şeyler geveledik…
    Durumumuzu fark eden babam hemen araya girdi ve anneme döndü; parmağıyla “sus” işareti yaptı.
    Çarşafın yanına gitti. Islak ıslak eline aldı. Kokladı.
  • Oooohhh. Mis… Mis gibi olmuş. Ellerinize sağlık. Aferin. Aferin benim kızlarıma dedi.
    Babamın bu tavrı beni çok mutlu etti. “Yaptığım işi başardım, iyi ki yaptım” inancını hissetirdi.

O çarşafları sonra ne yaptıklarını hatırlamıyorum; ama o günden sonra makine alınana kadar, bir daha annemden izinsiz çamaşır yıkamadık.

Annem mavi kişiliklidir. Mükemmeliyetçidir. Hâlâ öyle. Yapılan hiçbir şeyi kolay kolay beğenmez. Çocukluğumdan bu yana annemden; (onu memnun edebilmek için), yaptığım her işin en iyisini yapmayı öğrendim.
Babam, sarı kişilikli. Herşeyin iyi tarafını görür. Bizi motive eder, olduğu gibi kabul eder ve onaylardı. Hep babamdan motive olurdum. Ondan da; yapacağım bir işe, sevinç içinde ve hemen koyulmayı öğrendim.
Hâlâ öyleyim. Bir işe başlarken, babamın o gür ve motive edici sesini duyar gibi olurum.
Anne ve babamın bu kişilikte olmaları belki de benim kazancım olmuş. Çünkü birbirlerini dengelemişler.

Buna benzer bir anıyı yaşayan bir çocuk; tamamen girişimciliği, çabayı, gayreti, azmi, karşısındakini mutlu etmeyi bırakabilir. Duygusal zekası gelişmeyebilir. Benim şansım babamdıBu anımla sizlere şunu belirtmek istiyorum.Eğer siz de mükemmeliyetçiyseniz; çocuklarınızın (varsa torunlarınızın) hatta eşinizin, yapmak istedikleri o işleri durdurmaktan; kurmaya çalıştıkları hayal dünyalarını yıkmaktan uzak durun. Onları özgür bırakın. Hatta yapacağınız işleri, onlarla birlikte ve o işi eğlenceli hale getirerek, beraberce yapın. Görev verin.Sorumluluk verin, verdiğiniz sorumluluğun takibini yapın.Sizleri mutlu etmek için yapacakları şeyleri hatalı bile yapsalar, (iyi niyetlerini fark ederek) onları motive edin.Edin ki, çocuklarınız hayat başarısına; eşiniz de “başardım, eşimi mutlu ettim ” inancına sahip olsunlar.Özkonak Sevgiyle kalın… 😊Ayşegül

OKULLAR AÇILDI

OKULLAR AÇILDI

Kadının biri söz dinlemeyen çocuğuna bağırıyor;
” Seni anca okul paklar!… “
Ona göre okul, paklama yeri.

Bir başka anne;
“Uslu dur. Bak bu teyze öğretmenmiş. Yoksa sana ceza verir! “
Okul o anneye göre, uslu durma, yeri.
Öğretmen ise, uslu durmayanlara ceza veren canavar…

Her iki durumda da o çocuk; okulu sevmeyen, okuldan, öğretmenden korkan, nefret eden, çekingen; ya da tam tersi, okulda en haylaz öğrenci olacak. Çocuk da, anne de, öğretmen de sıkıntı yaşayacak…

Çocuğu okula yeni başlayacak olan bir anne kaygılı;
“Çocuğum okula alışamazsa, ağlarsa, beni özler, isterse?… ” Annenin altbilincindeki aranmak, özlenmek ve istenmek. O böyle inanca sahip olduğu için çocuk da okula alışamayacak. Tıpkı dediği gibi huysuzluk edecek. Hem kendi stres ve üzüntü yaşayacak, hem çocuğu.

Bir öğretmen de diyor ki;
” Her sene yeni gelen öğrenciler, eskileri aratıyor. Arsızlar. Anne baba tarafından şımartılmışlar. Söz dinlemiyorlar, başarısızlar, ders dinlemiyorlar.”
Aynı öğretmen, tıpkı dediği özellikte öğrencilerle karşılaşıyor, Hem kendi kaygısını artırıyor, huzurunu kaçırıyor. Hem kendini, hem çevresindekileri mutsuz ediyor, dersler de tıpkı dediği gibi verimsiz geçiyor. Emekliliği gelsin diye de gün sayıyor.

Peki ne yapalım?
Eğer anne /baba isek; çocuklarımızı okuldan soğumalarına neden olan söz ve davranışlardan uzak duralım.

Kendimizle ilgili kaygı ve korkularımız varsa bu korku ve kaygılardan kurtulmak için olayları akışına bırakalım. Akışa bırakamazsak, yardım alalım. Çünkü bizdeki kaygı ve korku enerjisel olarak çocuğumuza aktarılıyor.
Söz dinleyen kuzu gibi olan çocuk ise aklınızda olsun, sadece bize kuzu olmaz. Herkese kuzu olur.

Bir öğretmen çocuğumuza hatalı davrandıysa ya da iyi ders anlatamıyorsa; çocuğumuz bunu bize aktarıyor, biz de onu söz ve davranışla onaylıyorsak; öğretmen hakkında sarfettiğimiz her olumsuz söz; çocuğumuzun o öğretmenden, daha önemlisi o dersten ve hatta okuldan daha fazla soğumasına neden olabilir.

Eğer bir sıkıntı varsa; (ne kendisini, ne öğretmenini suçlamadan, eleştirmeden, yargılamadan uzak kalarak) olayı tarafsız bir şekilde anlatmasına izin vermeli, tarafsız şekilde dinlemeli, konuyu doğru anlamalı, onu anlamaya çalışmalı, duygularını anlatmasına fırsat tanımalıyız.
Öğretmeniyle sorunu konuşarak giderebileceğiyle ilgili teşvik edersek; kendine inanması, güvenmesi, iyi iletişim kurması, hatta belki de öğretmenini ve dersini daha fazla sevmesine katkı sağlar.

Eğer öğretmensek, günlük yaşamda kullandığımız olumsuz dil kalıplarını farkettiğimiz an, o dili değiştirmeliyiz. Kuantum çekim yasası. Ne düşünürsek o olur. Onunla ilgili kişi, durum ve olayları çekeriz hayatımıza. Hayatı nasıl algılarsak, öyle yaşarız. “Her sene öğrenci profili daha da kötüleşiyor” dedikçe, kötü profildeki öğrenciler gelmeye devam edecek.
Bunun yerine “Mesleğimi, öğrencilerimi seviyorum. Onlara yeni bilgiler öğretiyorum, Hayatı öğretiyorum. Onlarla ben de çok şey öğreniyorum.
Çocuklarla, gençlerle çalışırken; ben de gençleşiyorum. Davranış bozukluğu sergileyen öğrencilerimle yakından ilgilendikçe, bana güveniyorlar, sevildiklerini hissedip, olumlu davranış değişikliği yapıyorlar. Her yeni gelen öğrenci bana yeni şeyler öğretiyor. Benim de kendimi yenilemem gerektiğini hatırlatıyor. Deyin. (Öğretmenlik yaptığım yıllar, içimden hep böyle derdim. Çünkü böyle olduğuna inanırdım. )

Mesleğini seven, çocukları seven, öğretmeyi seven bir öğretmen mi mutludur?
Her fırsatta şikayetlenen öğretmen mi?

Kile şekil veren ustalar gibidir öğretmenler. Toplumun bütününe şekil verir.

Her insan, mesleğini sevmiyorsa, sevmek ve böylece daha mutlu olabilmek için, gerektiğinde teknik çalışma desteği alabilir.
Bu son derece sağlıklı bir davranıştır.

Kendimizin de, çevremizin de, daha mutlu, daha huzurlu olabilmesi; mesleğimizde daha başarılı bir insan olabilmemiz, bir yıldız gibi çevremizi aydınlatabilmemiz; yine bize bağlı.

Yeni Eğitim Öğretim yılı tüm öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz, anne babalar için, başarı ve ışık dolu bir yıl olsun.

Sevgiyle kalın.

Ayşegül Özkonak

Aile Danışmanı

Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı

05052509633
https://instagram.com/kisiselgelisimdansman

www.aysegulozkonak.com

http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak

aysegulozkonak@gmail.com

https://youtube.com/channel/UC6mczVIUsVgyFOkowTxPUig

EVLİLİKTE MUTLU OLMAK İSTİYORSAK

EVLİLİKTE MUTLU OLMAK İSTİYORSAK

Sizce;

Eş olmak sadece; kılık kıyafet ve mutfak ihtiyaçlarını karşılamak mıdır?

Anne baba olmak sadece; onun karnını doyurmak, üstüne başına almak, okutmak, iş sahibi yapmak ve evlendirmek midir?


Aşağıdaki soruların cevabını içinizden cevaplayın. Bakalım cevaplar nasıl olacak?

Evlilik nedir?
Cinsellik nedir?
Kendimden, evlilikten ve eşimden beklentim nedir?
Onun benden beklentisi nedir?
Onun beklentilerini karşılayabilir muyum?
Ne kadarını karşılıyorum?
O benimkinin ne kadarını karşılıyor?
Kendimi ve eşimi mutlu etmek nasıl olur?
İyi bir eş nasıl olur?
Eşime karşı iyi bir eş miyim?
Onunla iyi bir iletişim kurabiliyor muyum?
Onunla dost olabiliyor muyum?
Sırdaş olabiliyor muyum?
O bana güven duyabilir mi?
Ben ona güven duyabiliyor muyum?

İyi bir anne baba nasıl olur?
İyi bir evlat nasıl yetiştirilir?
Çocuklarıma nasıl bir ebeveynim?
Onlarla iletişim kurabiliyor muyum? /kurabilecek miyim?
Çocuklarımın benden beklentisi nedir?
Çocuklarıma iyi bir anne/baba mıyım?
Çocuklarımla dost ebeveyn olabiliyor muyum?
Sırdaş olabiliyor muyum?
Bana güven duyabilirler mi?
Ben onlara güven duyabiliyor muyum?

Pek çok çift; bu soruları kendine sormadan, cevaplarını bilmeden evleniyor. Evlendiğinde çıkan sorunlar karşısında da sormuyor. Sonra da zarar gören evlilikler, yaralanmış çocuklar. Bu yaralarla büyüyen çocukların, yetişkin olduklarında yaptıkları evliliklerle devam eden kısır döngüler…

Bir kişi ehliyeti olmadan nasıl ki bir trafikte araç kullanamıyorsa;
evlenmek isteyen erkek ve kadına da mutlaka evlenmeden önce sağlıklı evlilik yapabileceğine dair evlilik ehliyeti
ve
çocuk sahibi olmak istiyorlarsa; sağlıklı anne baba olma ehliyeti verilmeli.

Hep karşımızdakine işaret parmağımızı sallar, onu suçlarız. Elimizi sallarken, bir parmak karşıdakini gösterirken, geri kalan üç parmak kendimizi gösterir.
Bazen külahımızı önümüze alıp düşünmek, “eksik olan yanımı nasıl tamamlarım? “diye kendimizi sorgulamak da işe yarar.

Eğer mutlu olmak ve mutlu etmek istiyorsanız; bu soruları kendinize sık sık sorsanız nasıl olur?
Belki de bu sorularla evliliğinizdeki pürüzler azalır, ne dersiniz?

Sevgiyle kalın…

Ayşegül Özkonak

Aile Danışmanı

Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı

KENDİNİ KABUL

KENDİNİ KABUL

Hâlâ kendini başkalarıyla mı kıyaslıyorsun?

Yaradanın seni diğerlerine göre eksik yarattığını mı düşünüyorsun?

En zor zamanlarda, huzursuz olduğun anlarda, iç sesin sana olumsuz konuşmalar mı yapıyor?

Bil ki o ses sana ait değil.
Kendi çöplerini senin üzerine boca edenlerin.

O sesi sadece uzaktan gözlemle.

Gözlerini kapa.
O sesi kıs, hatta içine neşeli şarkı koy.
Derin derin nefesler al ver.
Derin derin nefesler al ver.
Derin derin nefesler al ver.
Tebessümle, huzurla gözlerini aç.

En büyük zenginliğin çok daha derinlerde olduğunun farkında ol.

Sen dış yüzeyini değil, iç yüzeyinin derinlerindeki o hazineyi keşfetmeye, o gizli hazineyi daha da  zenginleştirmeye çalış.

Çünkü en çok alıcısı olan,
en çok aranılan,
en çok kabul gören,
en çok arzulanan,
en gerçek olan,
en samimi olan,
en kıymetli olan,
en güzel olan,
en çok sevilen,
derinlerdeki işte o HAZİNE…

Sevgiyle kal.

Ayşegül Özkonak
Aile Danışmanı
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı

05052509633

EŞİM KARŞI CİNSTEN KANKASIYLA GÖRÜŞEBİLİR Mİ?

EŞİM KARŞI CİNSTEN KANKASIYLA GÖRÜŞEBİLİR Mİ?

Sosyolojik Soru

  1. Eşinizin karşı cinsten bir kankası olabilir mi?
  2. Buna izin verir misiniz?
  3. Onunla (sizden izinli ya da izinsiz) bir yerlerde buluşabilir, sohbet edebilir, başbaşa bir yerlerde yemek yiyebilir mi?
  4. Onunla mesajlaşıp, geyik muhabbeti yapabilir mi?
  5. Siz bu durumu nasıl karşılarsınız?

Not: Şu an bekar olmanız önemli değil. Evli olsaydınız bu konuda ne düşünürdünüz?
Sosyolojik bir sorudur.

Gelelim cevaplara.

Bu yazıyı; uzun zaman önce bana aldatılma nedeniyle başvuran bir danışanımın sözleri üzerine; farkındalık olması amacıyla yazdım.

Size sorduğum bu sorular da, onun sözlerine ait.

“Hocam dün gece eşimin mesajlarını okudum; kankasıyla beni aldattığını fark ettim.

Tamam. Eşimin karşı cinsten bir kankası olabilir.
Buna izin veririm.
Haberim olsun olmasın; onunla bir yerlerde buluşabilir, geyik muhabbeti ile mesajlaşabilir, sohbet edebilir, başbaşa bir yerlerde yemek yiyebilir.

Bunların hepsini normal karşılıyorum.

Normal karşılayacağımı da en başta söyledim, çok güvendim ona; ama bunu yapmamalıydı.
Tüm bunlara izin vermeme rağmen beni aldatmamalıydı.
Çok üzgünüm hocam. Şimdi ne yapacağım ben?! “

Bu durumu yaşayanlara;

Aldatan eşe cevap:

Bekarken bir ” kankan” olabilir. Bekarken hareketlerinde özgürsündür.
Bununla birlikte, evlendiğinde bekarken yaptığın pek çok şeyi, evliyken yapmamalısın.
Evliysen, “karşı cinsten kankan” olmamalı. Evlendikten sonra sınırı korumalısın.
İşyerinde iş arkadaşın olması ve sosyalleşmen son derece normal ve ilişkin; işyerinde kalmalı.

Evlilik sorumluluk almak demektir.

Evliliğin sorumluluğunu kaldıramıyor musun?
Büyümemiş, olgunlaşmamış mı hissediyorsun kendini?
Eşinle evlenmenin nedeni neydi?
Aldatmanın nedeni neydi?
Eşinde neyi aradın da bulamadın?
Kankanda hangi eksikliği tamamladığına inanıyorsun?
Kendindeki eksiklik neydi?
Kök ailende eksik olan neydi?
Çocukluğunda alman gereken o sevgi ve ilgiyi anne babandan alamadın ve duygusal açlık mı çekiyorsun?
O duygusal açlığı eşinde doyurmak için sen nasıl davranmalısın, eşin nasıl davranmalı?

Evlendiğinde; sorunlarını da, mutluluğunu da, özelini de, her şeyi; eşinle paylaşabilmelisin. Elbette ki arkadaşların olacaktır. Bununla birlikte, arkadaşlarınla paylaştıkların dozunda ve sınırında kalmalıdır. “Ben eşimle hiçbir şey paylaşamıyorum. Kankamla daha iyi paylaşıyorum” Diyorsan; özelini, her şeyini kankanla paylaşıyorsan, eşinle paylaşabileceğin bir şey kalmıyorsa; burada bir dengesizlik, uyumsuzluk ve bir sorun var demektir.

Bu konuda mutlaka bireysel ve eşinle birlikte bir destek almanızda fayda var.

Aldatılan eş gibi düşünenlere cevap:

Evlenmeden önce, en başta bu davranışların yanlış olduğunu belirtmelisiniz/belirtmeliydiniz.
“Sen beni kıskanıyorsun” diyorsa, şunu bilin; her insan kıskanabilir. (Hastalık derecesinde kıskançlıktan bahsetmiyorum).
Çünkü kıskançlık, insanın yaradılışında (fıtratında) vardır. İnsan sahiplenme duygusu olmadan alanını koruyamaz.
Nasıl ki, hücrelerimizin, bedenimizin, evlerimizin, ülkelerin bir sınırı varsa; ailemizin de bir sınırı olmalı. “Ben modernim, eşime güveniyorum” diyorsanız, güven elbette olmalı ama sınır ve dengeyle birlikte…Yine de bu yaşam sizin. İstediğiniz inanca sahip olabilirsiniz.

Danışman olarak benim fikrim; eğer bir aile kuruluyorsa, çiftler evlendikten sonraki her davranışlarına dikkat etmeli.
Aksi halde, aldatmalar artacak; boşanmalar, mutsuz çocuklar, kırılıp dökülen hayatlar, yerle bir olan hayaller; çocukların ve aldatılan eşin zihninde; hayata, insanlara güvensizlik, kaygılar, endişeler, kaybetme korkuları artmaya devam edecektir.

Hareket ve davranışlarına dikkat edildiğinde ise; o yuvada güven olacaktır. Güven ailenin temelidir. Güven arttıkça; sevgi, saygı, muhabbet, mutluluk, huzur artacaktır. Bu mutluluk ve huzur da; ailelerden dalga dalga tüm topluma yansıyacaktır.

Sevgiyle kalın…

Ayşegül Özkonak
Aile Danışmanı
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı

05052509633
https://instagram.com/kisiselgelisimdansman

www.aysegulozkonak.com

http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak

aysegulozkonak@gmail.com

https://youtube.com/channel/UC6mczVIUsVgyFOkowTxPUig

KADINLAR ALDATIR MI?

KADINLAR ALDATIR MI?

Aldatmanın erkeklere has olduğu sanılırken, ne yazık ki son zamanlarda kadınlarda da bu davranışın arttığı gözlenmektedir. Aldatma nedenleri kadın ve erkeğe göre değişir.
Nedenler çeşitli olmakla birlikte;
erkeklerdeki daha çok fiziksel (cinsel)bir arayışken,
kadınlardaki ise birinci öncelik duygusal boşluğu doldurma arayışıdır. Cinsellik arayışı ise sonlardadır. Bunun dışında kadınlar kolay kolay aldatamaz.
Annelik içgüdüsü, sadakat ön plandadır.

KADINLARDAKİ ALDATMA NEDENLERİ NELERDİR?

Not: Aşağıdaki olasılıklar, kadın danışanlarımla görüşmelerim sonrası ve bilimsel kaynakların toplamından oluşmaktadır. Tabii ki; tüm bunların olması aldatmayı mübah saymamalı.

  1. Kadın, kendi babası ile ilişkisinde sorun yaşıyorsa; güvenli bağlanma oluşmadıysa, eşi babasına benzemiyor ama aldattığı erkek ( karakter ya da tip olarak)babasına benziyorsa ya da baba ile bugüne kadar getirdiği çözemediği sorunlar varsa aldatabilmekte. Çünkü çocukluğunda altbilinçte bitmemiş ilişki, onu böyle bir ilişkiye itebilir. O yüzden mutlaka baba ile ilgili sorunu ruhsal olarak yapılan tekniklerle çözmesi gerekir.
  2. Kadın mutsuzsa; uyumsuzluk arttı ve erkeğini maddi manevi de üstün görüyorsa,
    eşinden daha güçlü hissettiği başka bir erkekle aldatabilmekte. Bu duruma kadının davranış kalıpları etkendir. Mesela, kadın bilgi odaklıysa bilgi bakımından üstün erkeği seçebilmekte. Nesne odaklıysa ekonomik anlamda güçlü erkeğe yönelebilmekte. Hareketi seviyorsa eylem odaklı erkeği seçebilmekte.
  3. Erkek sürekli eşini aşağılıyorsa, yargılayıcı, suçlayıcı, kınayıcı, eleştirel konuşuyorsa, küçümsüyorsa
    kadın eşi tarafından değersiz, yetersiz hissettiriliyorsa; tartışma, hakaret, taciz gibi psikolojik ya da fiziksel şiddete maruz bırakılıyorsa; bu bunalımlı dönemde kendisine kurtarıcı gibi gelen, yakınlık, ilgi, sevgi, anlayış gösteren karşı cinse yönelebilmekte.
  4. Aidiyet duygusunu yaşayamıyorsa (kendini eşine ve yuvasına ait hissedemiyorsa)
    aldatabilmekte.
  5. Eski sevgilisi ya da partneriyle bitmemiş ilişki yeniden canlandıysa, ruhsal anlamda bağını koparamadıysa, aldatabilmekte.

6.Yıllarca eşine, onun ailesine kızgınlık, öfke yaşadıysa; affedemedi, duygu blokajları neticesinde hastalıklara maruz kaldı; gereken ilgiyi bulamadı ve çok beklediği o ilgiyi, kendisine anlayışla yaklaşan başka bir erkekte bulduysa aldatabilmekte.

  1. Zorla ve istemeden evlendirildiyse; arada sevgi, beğeni, ten uyumu yoksa aldatabilmekte.
  2. Erkek bireysel temizliğine dikkat etmiyorsa, saç sakal birbirine karışmış, fırçalanmamış dişler, kötü nefes ve beden kokusu ile evde, sokakta dolaşıyor, kendine gereken özeni göstermiyorsa bu da etken olabilir. Çünkü özen, kaybetme riski ile ters orantılıdır. Özen göstermedikçe kaybetme riski de artar. Kadın, bu tarz bir erkeği kendine yakıştıramaz. Kendine yakıştırdığı, yakınlaştığı, iltifat bulduğu başka bir erkekle aldatabilmekte.
  3. Eşi ile kendisi arasında yaş, kültür, eğitim, anlayış, aile, düşünce vb. farklılıklar varsa ve “eşim bana layık değil. Ben eşime layık değilim” inançları varsa aldatabilmekte.
  4. Kadın eşinden beklediği ilgi, sevgi, saygı, güven, beğenilme, anlayış, özen, bağlılık, güvence, şefkat bulamıyorsa, duygusal bir boşluk hissediyorsa aldatma davranışı gösterebilmekte.
  5. Çekim yasasına göre, kişi herhangi bir yakınının ya da arkadaşının yaşamış olduğu aldatma olayından çok etkilenmiş ” bu kadar da olur mu? Koskoca evli barklı kadın ya da adam. Hiç yakışıyor mu?Utanmaz ahlâksız!” Gibi sözler ya da düşünceyle yargıladıysa, kınadıysa bu olumsuz enerjiyi kendine çeker. Kendisi de aldatabilir (ya da aldatılabilir).
    (Büyüklerimizin; “kınama, kınadığın başına gelir” sözü de burdan gelmekte.)
  6. Özellikle de sosyal medya buna daha fazla olanak sağlamaktadır. Yani ulaşılabilirlik büyük etkendir.
  7. Eşi tarafından aldatıldığını öğrenip ona karşı misilleme isteği geliştirdiyse aldatabilmektedir.

BU KONUDA NE YAPMALI ?

Kadın olsun erkek olsun; işi gereği ya da yakınlarıyla görüşme amaçlı sosyal medya mesajlarını takip edebilir bununla birlikte; karşı cinsten gelen sırf sohbet, muhabbet amaçlı mesajlara cevap vermemeli.
Başlangıçta; kanka, iş arkadaşı, eski okul arkadaşı, abi- kardeş, kuzenle dert ortağı amaçlı başlayan sohbetler, aldatmayla sonuçlanabilmektedir. Karşı cinsten biriyle dert ortağı olmak mümkün değildir. Evlilikte bir sorun varsa en doğru davranış; o kişinin bir uzmanın desteğine başvurmasıdır.

Eğer ortada bir aldatma vakası varsa, kişi aldatıldıysa, ayrıntısını öğrenmeye çalışmamalıdır. Aksi halde bu durum kişide olumsuz bir çapa oluşturur. Yani o duruma kitlenir. Affedemez. Aklından bu senaryo çıkmaz ve sonucu bilinen vaka gerçekleşir. Bunu aşmak kolay değildir. Eşiyle birlikte ve bireysel bir yardım almalıdır. Kişiler aldıkları yardım sonrasında eskisinden daha iyi bir iletişimi yakalayabilmekteler. Ayrılıp ayrılmama kararı yine kendilerine ait olsa da, her iki taraf da şimdiye kadar, evliliklerinde yapmadığı, yapamadığı olumlu davranışların neler olması gerektiğini farkedip; eksiklerini, yanlışlarını gözlemleyebilmekte ve düzeltme yoluna gidebilmekteler.

Birey eğer aldatılan değil de aldatansa, (aldatma bir kere de olsa çok kere de olsa) yine yardım almalı. Kişi yakalanmamış olsa bile, ister istemez zihninde oluşacak suçluluk duygusu; kendisini sürekli rahatsız ederek, tüm yaşam bölümlerini altüst edeceğinden; suçluluk duygusundan, aldatma gibi olumsuz davranıştan, vicdan azabından kurtulma, kendini affetme, hayatına yeni bir sayfa açma, belki eşiyle olmadığından daha fazla bir mutluluk ve huzuru yakalayabilmesi için güvendiği, inandığı bir danışmandan yardım almalıdır.

Not 1: Kadının da erkeğin de beklenilen davranışları yerine getirmemiş olsalar bile; eşleri tarafından aldatılmaları doğru değil.
Aldatılmak büyük bir travma.
Aldatmak büyük bir hatadır.

İster erkek, ister kadın olsun, iki tarafın da eşlerini aldatmaktan uzak durması gerekir.

Aldatma nedenlerinde; kadınların babasıyla olan ilişkisinden, güvensiz bağlanmadan, iletişim sorunundan, erkeklerin eşlerine yapmaması gereken davranışlardan bahsettim.

Yazıdaki birinci amaç erkek tarafının, karısına karşı yaptığı olumsuz davranışları yapmamaya özen göstermesi içindir. Mesela bir erkek sürekli eşini aşağılıyorsa, yargılayıcı, suçlayıcı, kınayıcı, eleştirel konuşuyorsa, küçümsüyorsa, her anlamda şiddet uyguluyorsa; o evlilikte bir sorun var demektir. Ailece terapi almaları gerekmektedir.

Yazıdaki ikinci amaç, kadını ya da erkeği suçlamak değil, tam tersine; eğer bir destek alamıyorlarsa, eksikleri, yanlışları, olumsuz davranışları varsa bunları fark edip, çözüm bulmaları;
kadının da kendisiyle ilgili düzeltmesi gereken davranışlarını, sözlerini düzeltmesi ve böylece daha mutlu, daha huzurlu olmalarını sağlamak içindir.

Not 2: Bu maddelere sahip her kadın aldatabilir anlamına gelmez. Kadın olsun, erkek olsun; değerleri arasında namus, ahlak, aile, onur, şeref gibi kavramlar ağır basıyorsa; eşiyle hangi sorunu yaşarsa yaşasın eşini aldatmaz, buna tenezzül dahi etmez. Yine de kadınlar duygusal boşluktan aldattıkları için, bu konuda erkeklere daha fazla iş düşmekte. “Yuvayı dişi kuş yapar” deriz ya; bunun yanısıra erkek de, yuva kurmaya ve o yuvanın devamına destek olmalıdır.

Maddeler yeniden gözden geçirildiğinde; tıpkı erkeklerde olduğu gibi; kadınların da ilgi, sevgi, saygı, bağlılık, güvence, sadakat, anlayış bekledikleri; şefkat, özen, eşi tarafından değer ve haklı görülme, olduğu gibi kabul edilme, onaylanma, takdir görme, beğenilme, duygusal tatmin istedikleri farkedilecektir.

Sayın erkekler, yuvanızda mutluluk istiyorsanız, (sizi ilgilendiren maddelerdeki) olumlu davranışları eşinize uygulamak çok da zor olmasa gerek.

Ne dersiniz?…

Kadınınızla (erkeğinizle) birlikte; mutlulukla, huzurla ve sevgiyle kalın.

Ayşegül Özkonak
Aile Danışmanı
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı

05052509633

https://instagram.com/kisiselgelisimdansman

www.aysegulozkonak.com

http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak

aysegulozkonak@gmail.com

https://youtube.com/channel/UC6mczVIUsVgyFOkowTxPUig

SANAL ALDATMALAR

SANAL ALDATMALAR
Evlilikte sorunlardan biri de sanal aldatmalar…
Bireyin kendisini ve eşini tam olarak tanımaması, kendisinin ne istediğinin, kadınının/ erkeğinin ne istediğinin farkında olamaması, cinsel uyumsuzluk, akıllı telefonlar, sosyal medya, sanal ortamlar, çoğu dizilerin evliliğin kutsallığını hiçe sayan konu içerikleri; evliliklerdeki sorunlardan kaçışa; kaçışla beraber içinden çıkılmaz bir başka soruna neden olmakta.
Eğer bir evlilikte bir sorun varsa şunu bilmelidir ki; bu sorun tek taraflı olmaz.

Eğer sosyal medyada eşinizden çok fazla duymak isteyip de duyamadığınız tatlı, güzel sözlerle karşılaşıp; eşinizi, evliliğinizi sorgulamaya başladıysanız;

  • Bu adamla keşke evlenmeseydim.
  • Bu kadınla ne diye evlendim sanki?
  • Ne kadersiz bir kadınım/ erkeğim?

Demek yerine;

  • Evliliğimi nasıl düzeltebilirim?
  • Nasıl çözüm bulabilirim?
  • Eşim bana nasıl bir öğreti sağlıyor? Burdan neyi öğrenmeliyim?
  • Sesini çıkarmayı mı?
  • Sesimi çıkarırken nasıl bir söz nasıl bir dil kullanmalıyım?
  • Daha sabırlı olmayı mı?
  • Öfkemi kontrol etmeyi mi?
  • Çok büyük bir tepki mi veriyorum?
  • Tepkisiz, içe kapanık mı davranıyorum ?
  • Çözüm ararken nasıl davranmalıyım?
  • Uzaktan bakınca nasıl bir eş olarak görünüyorum?
  • Ben karşı cins olsaydım (eşimin yerinde olsaydım), yine de kendimi eş olarak seçer miydim? (lütfen kendinizi gerçekçi olarak tanımlayın. Amaç özeleştiri yapmak.)
  • Bu durumda nasıl davranmalıyım?
  • Bu durum başkasının başına gelse, o kişiye objektif olarak nasıl bir çözüm sunarım?
    diye sorun kendinize.
    Nasıl diye sorduğumuzda çözümleri zihnimize gelir.

Sanal aldatmalar, sanal kalmıyor…
Sonrasında parçalanan aile, ortada kalan evlatlar, yıkılan hayaller ve hayatlar…Tümü, sırf o bir anlık duygusal ve bedensel açlığa yenik düşmelerden kaynaklanıyor.
Kişi eşinden bulamadığı gereksinimleri, başka birinde bulduğunu sanıyor. Ancak, gerçekte kendisinin aldandığını çok geç farkediyor.
Araştırmalar gösterdi ki, (ister sanal ister yüzyüze olsun) eşlerini aldatan bireyler; bu duygusal ve bedensel açlıklarını tatmin etmeleri neticesinde; kavuşamadıkları zamanda birbirlerine daha çok ilgi gösterirken, biraraya geldiklerinde önceki ilgilerini kaybediyorlar.
Yani kişi eski eşini gereksiz yere boşadığını farkediyor. Yeni ilişkisinde, sadece kullanıldığını anlıyor ve eski eşine dönmek istese de artık dönüşü olmuyor.
Ayrıca yeni ilişkisiyle evlense bile, o evliliğin uzun sürmediği de bir gerçek. Çünkü aldatılarak evlendiğinden, bilinçaltında karşısındaki kişiyi ” aldatan ve aldatabilir ” potansiyeline sahip biri olarak algıladığından, aldatmanın verdiği suçluluk duygusu, evlatlarının durumu, yeni ilişkide yeni olumsuz davranışların varlığı ( ki beklediği davranışlar yoktur, elde edene kadar karşıdaki kişi maske takmış olabilir), yeni yükümlülükler, yeni sorumluluklar, maddi manevi kayıplar, yeni ortamda da eski ortamda da kabul edilmeme, reddedilme, istenmeme duyguları ağır basmakta ve yine boşanmayla sonuçlanmakta.Yani ortada güven yok.Temel yok.
Bu aldatılma/ aldatma senaryosu zihinlerde yer aldığı için, yeni ilişki de bu yüzden kısa sürede sonlanmakta. Hatta aldatarak bir araya geldiği kişi, bir başkasıyla da aldatabilmekte… Belki de “Yuva yıkanın, yuvası olmaz” sözü de büyük ihtimalle buradan gelmekte…
Eş değiştirmekle sorun çözülecek derken, sorunlar katlanarak artmakta.

Esas sorun; başkasını /eşini değiştirmekte değil. Esas sorun kişinin kendisindeki olumsuzlukları değiştirmemesinde. Daha geriye gidecek olursak; anne babayla olan ilişkideki olumsuzluklar, sevilme, istenme, kabul görme ihtiyaçlarının ebeveynler tarafından yeterince karşılanmaması…Birey kendisindeki olumsuz düşünce, duygu, durum, davranış, alışkanlık ve bakış açısını değiştirmediği sürece kaç kişiyle evlenirse evlensin; sorunlar olduğu gibi devam etmektedir.
Ruhsal anlamda yapılan çalışmalarla, tekniklerle bu değişim dönüşüm sağlandığında ise; partner değişimine de gerek kalmıyor. Çünkü artık kendisini sevmeyi, kabul etmeyi, onaylamayı öğreniyor. Kendisini sevip, sayıp, değer verdiğinde; karşısındaki insanlara da değer vermeyi, sevip, saymayı öğreniyor.
Her ne olursa olsun, her ne şartta olursa olsun, var olduğunu kabul ediyor. Artık korkular da kalmıyor. Korkularla çektiği olaylar da…

DİĞER BİR ÇÖZÜM; kişi eşinden ilgi, sevgi, dokunsallık, birliktelik ve haz( cinsellik), sevgi, saygı, mutluluk, huzur, sadakat ve güven arıyorsa; hepsinin kendi yuvasında olduğunu bilmeli…Başka yerde değil.
Bununla birlikte eşinden istediklerini kendisi; öncelikle eşine vermeli.
Evlilikte her iki tarafa da görev düşüyor. Eğer mutluluk istiyorlarsa her iki taraf da bu görevleri yerine getirmeli.
Kendi üzerine düşen görevler neler?
Şimdiye kadar öncelikle kendisi için, sonra da evliliği ve eşi için yapmadığı ya da yapamadığı neler var?
Daha yapabileceği neler var?
Kendine gerçek anlamda özeleştiri yapabilmeli.
Mutlaka inandığı, güvendiği bir uzmandan destek almalı.
Eksiklik nerde?
Daha neler yapmalıyım?
Nasıl bir çözüm bulmalıyım? diye kendisine sormalı.
Konuşarak sorununu çözmeye çalışmalı.
Yürekten istenen her şey gerçek olur…

Not: Eğer ailede huzur ve mutluluk istiyorsanız,
özellikle sosyal medyadaki mesajlar kısmını, iletilere kapatın. Tanımadıklarınızı eklemeyin. Özelden “slm, mrb” gibi mesajlaşmak, sohbet etmek isteyenleri daha önce eklediyseniz bile engelleyin.
Eğer evliliğinizde sorun varsa ve tek başınıza çözüm bulamadıysanız, çok değerli danışmanlarımız var. İnandığınız güvendiğiniz bir danışmandan destek alın.

Sevgiyle kalın…

Ayşegül Özkonak
Aile Danışmanı
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı

05052509633

https://instagram.com/kisiselgelisimdansman

www.aysegulozkonak.com

http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak

aysegulozkonak@gmail.com

https://youtube.com/channel/UC6mczVIUsVgyFOkowTxPUig

EVLİLİK NE AMAÇLA YAPILMALI?

EVLİLİK NE AMAÇLA YAPILMALI?

Bir genç diyor ki;
” Hocam sevgilim alkol alıyordu. Sonradan madde kullandığını da öğrendim. Ailem beni sevmiyor ama o çok seviyor. Ben ona destek olursam bağımlılığından kurtulacağını, bırakacağını söylüyor. Onun ailesi de onu hiç sevmemiş. Sizce ne yapmalıyım, onunla evlenmeli miyim?”

(Not: Paylaşım için kendisinden izin alınmıştır.)

Ben de size soruyorum.
Sizce ne yapmalı?
Evlenmeli mi?…

Bildiğimiz pek çok bağımlılık çeşidi var.
Anne babadan ayrışamamakla oluşan bağımlılık, cep telefonu bağımlılığı, iş bağımlılığı, spor bağımlılığı, yeme bağımlılığı…vb. Bunlar kişiyi ve çevresini belli bir ölçüde bağlar. Yaptığı davranış ve gösterdiği tutumlar; ilişkide olduğu kişileri de olumsuz etkileyebilir.

Bağımlılıklar arasında EBEVEYN BAĞIMLILIĞI; aile içinde çıkacak tartışmalar nedeniyle, eşlerin mutsuz ve huzursuz olmasına neden olabilmekte, hatta boşanmalara yol açabilmektedir.

MADDE ve ALKOL BAĞIMLILIĞInda ise birey; bağımlı olmakla kalmaz; bu süreçte şiddet gösterme eğilimi göstererek, ikili ilişkilerde başka sorunların da ortaya çıkmasına sebebiyet vermektedir.

Bunların yanında bazı bireyler, BAĞIMLILIĞI OLMASA BİLE; davranış bozukluğu, öfkeyi yönetememe, birey olamama, yetersizlik, küçükken şiddet görme, güçsüzlük korkusu, kaybetme korkusu, kendisini sevmeme, ruhsal sorunlar gibi nedenlerle; partnerine karşı sözel, fiziksel, cinsel, duygusal, ekonomik, sosyokültürel veya psikolojik şiddet uygulayabilmekte…(Örnekleri daha da artırabiliriz)

Pek çok genç yukarıda yazdığım örnekteki gibi bir sebeple evlenebiliyor.
Yetmiyor, evliliği kurtarmak için bir çocuk yapıyorlar.” Birbirimize sevgimiz artar, evliliğimi kurtarabilirim” düşüncesiyle; iki ve hatta üçüncü çocuğu dünyaya getiriyorlar ve sonra da diyorlar ki;”Ben boşanmak istiyorum, ne yaptıysam olmadı, çok çabaladım ama çok mutsuzum. “

Sen arabanla yoluna devam ederken; yol üzerinde kocaman bir kaya varsa, bu kayayı görmene rağmen arabanı aynı hızla o kayaya doğru mu sürersin; yoksa yavaşlar, kayanın kenarından dolanır, yoluna mı devam edersin?

Tıpkı bunun gibi; evlenmeden önce de kaza” Geliyorum” diyor ama görmüyor ya da görmek istemiyor. Kök ailesinde bulamadığı sevgiyi, saygıyı, değeri, önemsenmeyi, kabulü, evliliğinde bulacağını sanıyor.
Sonrasında ise; mutsuz evlilikler, parçalanmış aileler ve ne yazık ki, yine kendisi gibi mutsuz çocuklar oluşuyor.

Sizce evlilik ne amaçla yapılmalı?

Para?
Mal, mülk?
Güzellik / yakışıklılık?
Şan, şöhret?
Kariyer, mevki?
Aşk, sevgi?
Yalnız kalmamak?
Anne baba baskısından kurtulmak için?
Ailede bulamadığı sevgiyi başkasında bulmak için? …vb.

Hangi faktör daha etkili?

Evlilik yaparken, karşıdaki partnerin hangi özelliğine dikkat etmeli?

Birisiyle ilk karşılaştığımızda bilinçdışımızdan bize sinyaller gelir. Sezgiler yanlış yolda olduğumuzu hissettirir ama o sesi ve sinyalleri susturur gözümüzü kaparsak, etkisini artıran daha yüksek bir uyaranla uyanırız.
Karşıdaki insan, beden diliyle, söz, tavır ve davranışlarıyla bize zarar vereceğini az çok belli eder.
Saflık derecesinde iyi niyetle devam eden ilişki; beraberlikte ve sonrasında bir öğreti almamıza neden olur. Bununla birlikte, küçük ya da büyük kayıplar yaşatarak tabi ki…
İkili ilişkilerde ilk etki, ilişkinin devamı ya da bitirilmesinde büyük önem taşır.
İlk karşılaştığımızda kendimizi daha enerjik hissediyorsak, konuşmamız daha akıcı, cıvıl cıvılsak, olduğumuz gibiysek, maske takmaya gerek duymuyorsak, dal dal açılıyorsak, hatta sanki yıllardır tanıyor gibi bir hisse kapıldıysak, karşımızdaki kişi tarafından kabul görmüşüzdür. Kendimizi güvende hissetmişizdir.
O kişiye gönlümüzü açabiliriz.
Bununla birlikte, ilk karşılaşmada, negatif, tanımlayamadığımız bir duyguya kapıldıysak, söylemek istediğimiz sözler boğazımızda düğüm oluşturduysa, bir bakışla, sözle, davranış ve tavırlarla; eleştirildiğimiz, yargılandığımız, kınandığımız, suçlandığımız hissettiriliyorsa, onun yanında kendimizi değersiz, yetersiz, özgüvensiz hissediyorsak, içe kapanmaya başladıysak, sessizleştiysek, kendimiz olamıyorsak, kabul edilmediğimizi hissediyorsak, içimizden bir ses;”bu kişi bana zarar verecek” diyorsa; iç sesimizi dinlemeli, o kişiden uzaklaşmalıyız.

Yalnız kalmamak için değil; hayatı paylaşmak için, gelecekteki çocuklarımızın anne/ babası olmaya layık olabilecek vasıflarda olduğu için, güven duyduğumuz için, huzur bulduğumuz için, onu görünce mutlu olduğumuz için, onunla her konuda rahatlıkla bitmeyen sohbetler edebildiğimiz için, sevgiyi taaa iliklerimizde hissedebildiğimiz için; bir gün değil, bir ömür geçirebilecek olduğumuza inandığımız için, geleceğe aynı pencereden bakabildiğimiz için, sevgili, saygılı, merhametli, vicdanlı, iyi ahlâklı olduğu için, kendimizi olduğu gibi kabul ettiği için, fikirlerimize saygı duyduğu için, onu olduğu gibi kabul ederek, mutluluğu ve huzuru beraberce, elele yakalayabilmek için, doğru kişi, doğru eş olduğu için ve en önemlisi; doğru zamanda doğru karar vererek, ve eğer kök ailemizle ilgili sorun varsa ve gerekiyorsa; ilişki ya da bireysel terapi alarak evlenmek; en doğrusudur.

Sevgiyle kalın…
Ayşegül Özkonak
Aile Danışmanı

BİR ERGEN ÇOCUĞUNUZ, SEVGİSİNE KARŞILIK BULAMADIYSA VE ÜZÜLÜYORSA ONA NASIL DAVRANIRSINIZ?

BİR ERGEN ÇOCUĞUNUZ, SEVGİSİNE KARŞILIK BULAMADIYSA VE ÜZÜLÜYORSA ONA NASIL DAVRANIRSINIZ?

Ergen çocuğunuz sevgisine karşılık bulamadığını size anlattıysa ve üzgünse ona aşağıdaki cümleleri söyler misiniz?

  • Canım oğlummm. Sana kız mı yok. Elini sallasan ellisi. Hiç kafana takma. Annesinin yakışlısı.
  • Ne üzülüyorsun kızım. Sana erkek mi yok. Prensesim benim. Daha ne erkekler senin peşinden koşar. Gözyaşlarına kurban olsun o serseri. Bak nasıl ayaklarına kapanacak. Gör bak.

Bunları söylerseniz ne mi olur?

Anlaşılamadığını, duygularını hiçe sayıldığını, basitleştirildiğini hisseder. Egosu, bir süreliğine şişmiş ve inecek bir balon gibi tavan yapar. Tabii o şişmiş ego hemen söner.
O kişiye takıntı yapar ve öfke duymaya ve üzülmeye devam eder.
Bir daha size hiçbir şey anlatmayabilir.

Seminerlerimde ve söyleşilerimde ” Çocuğunuzla arkadaş olun derler. Arkadaş olunmaz. Dost Ebeveyn olun” derim hep.
Dost ebeveyn dememdeki amaç; çocuğu doğru dinleyebilmek, duygularını anlayabilmek, empati yapabilmek, doğru sorular sorup, doğru cevaplar verebilmek demektir. Dost ebeveyn olmak, onunla güvenli bağlanma oluşturabilmektir.

Onun duygularını anladığınızı belirtin. Sorduğunuz sorularla ve verdiğiniz cevaplarla onu rahatlatın.
Ebeveyn olarak şunu söyleyebilirsiniz:

  • Senin duygularını kabul etmediği için çok üzülüyorsun değil mi canım?
  • Evet anne.
  • Başka neler hissediyorsun?
  • Kendimi reddedilmiş hissettim.
  • Reddedilmiş gibi olmak senin canını yaktı.
  • Evet. Hem de çok.
  • Başka?
  • Sevilmemiş gibi hissettim. Kaybetmiş gibi.
    Benim sevgimi kabul etmedi. Ona çok öfkelendim. Sevdiği kişiye de. Kendime de. Çünkü…
  • Çünkü?
  • Rezil oldum sanki. Keşke sevdiğimi söylemeseydin.
  • Çok haklısın. Rezil olduğunu, sevilmediğini, reddedildiğini hissettin. Çok üzüldün. Çok öfkelendin. Bu duyguların çok normal.(diğer duygular da sorulur) Bazen biz çok severiz. Bununla birlikte, O bizi, bizim onu sevdiğimiz gibi sevmeyebilir. Bazen sevgimiz karşılıksız kalabilir. O kişi bizim sevgimize hazır olmayabilir ya da başkasını sevebilir. Mesela bir ayakkabıyı çok beğeniriz ama bizim ayak numaramıza uymaz. Bir beden büyüktür, ya da küçüktür. O ayakkabı başkasının ayağına tam uyar ama o ayakkabı bize uymadı diye onu almak için inat etmeyiz öyle değil mi?
    Bize uyan, içimize sinen başka bir numarasını ya da modelini tercih ederiz. Aşk, sevgi de böyle. Sen duygunu ifade ederek medeni bir insan olduğunu ispatladın mı?
  • Evet.
  • O halde kendine ya da onlara öfkelenmene gerek var mı?
  • Hayır.
  • Bazen de her istediğimiz şey bizim olmayabilir doğru mu?
  • Çok haklısın. Çocukken kuzenimin oyuncağını çok istemiştim. O sana ait değil demiştin.
  • Evet canım doğru. Başkasına ait bir şeyi zorla alamayız. Aşkımız için de elimizden geleni yapmalı, bununla birlikte; o kişi kabul etmiyorsa, kendimizin ve onun yararına düşüncemizden, duygularımızdan da onu ve sevgisini özgür bırakmalıyız.
  • Ama anne. Ben nasıl katlanacağım?
  • Bu bir süreç canım, geçecek. Geçerken de seni olgunlaştıracak, geliştirecek.
  • Hm anladım anne. Bu konuşmamız üzerinde biraz düşünmem lazım. Çok teşekkür ederim. Şimdi çok rahatladım.

Okurken sizin bile içiniz rahatlamadı mı?

İlk örnek kısaydı. Zaman kaybı yoktu. Kısa vadede sizi kurtardı ama çocuğu sorunlarına terk etti. İkinci örnek ise, zaman kaybı gibi görünse de, çocuğun kendilik algısı, duygularını fark etmesi, onları nasıl kontrol edebileceğini bilmesi, bir sorun karşısında mantıklı çözüm arayışı ve davranışı sergilemesi, karşılıksız sevgide ahlaklı davranması ve değerlere göre hareket etmesini öğrettiği için; uzun vadede hem çocuğunuzun ruhsal, zihinsel, duygusal, bireysel gelişimi; hem de toplumsal iletişimini sağlayacaktır.

Çocuklarımızı anlayalım, dinleyelim, sevgimizi, şefkatimizi verelim. Ne yaparsa yapsın olduğu gibi kabul edelim. Sığınacağı liman olalım.
Böylece kendi ayakları üzerinde duran güçlü, başarılı, merhametli, iyi iletişime sahip, sevgi dolu bireyler olmasına olanak sağlayalım.

Sevgiyle kalın.

Ayşegül Özkonak

Ayşegül Özkonak