Birisi sizin samimiyetle sorduklarınıza yüzünüze ve gözlerinize bakmadan cevaplar veriyorsa;
O kişi ya yorgundur ya dikkati dağınıktır ya da üzgündür. ‘ Bugün seni yorgun ve üzgün gördüm, neyin var?’ Diye size anlatmasını, rahatlamasını sağlayabilirsiniz.
Belki yalnız kalmak istiyordur. ’Yalnız kalmak istiyorsan gidebilirim?’ Diye sorup yanından ayrılabilirsiniz.
Belki de kişiliği tip 4 olabilir. Tip dörtler depresyonda olmasalar da kendilerini genellikle diplerde hissederler. Bu konuda hiçbir şey yapamazsınız. Destek alabilir.
Ya da depresif ruh halinde olabilir. Onunla dertleşebilir ve bir uzmana yönlendirebilirsiniz.
Size karşı öfkelidir. Sizi cezalandırmak istiyor olabilir. ‘Böyle davranmanın nedeni nedir?’ Diye sorup duygularını anlatmasını bekleyin.
Aynı masada oturuyorsanız tanışık olduğunuz o kişi belki de sizinle muhatap olmak istemiyordur. O masada hiç oturmayın, medeni bir şekilde vedalaşıp yanından ayrılın.
Not:
Konuşurken gözlere bakmadan konuşmak, psikolojik anlamda özgüvensizliğin ifadesidir.
Görgü kurallarına göre ise karşıdaki insana saygısızlık olarak kabul edilir.
Sevgiyle kalın…
Aile danışmanı
Sosyolog
Ayşegül Özkonak
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı
1. Yaptığın hataları düşünüp bir daha aynılarını yapmamak; hem kendinle, hem başkalarıyla olan iletişim için en doğrusudur. Bununla birlikte kendini sürekli eleştirmekten vazgeç. Aksi halde diplere düşersin.
2. Birileri seni küçükken eleştirmiş olabilir ama o geçmişte kaldı. Artık içindeki küçük çocuğa sarıl. Onu motive et.
3. Kendini korumak amaçlı olayların olumsuz yönlerini fark ediyor olabilirsin. Ancak bu seni mutsuz eder. Felaket senaryolarından uzak dur olayların olumlu yönlerini de gör.
4. Kendini değersiz hissettiğinde nefes al ver ve başını dik tut ‘ ben değerliyim.’ De.
5. Bedenin ihtiyaçlarına özen göster.
Yürüyüşe çık, egzersiz yap, dans et, ibadet et; sana iyi gelen ne varsa ve ne yapmak istiyorsan onu yap.
6. Gerektiğinde gerektiği kadar ‘hayır’ de. Aksi halde paspas gibi ezilirsin. Bir kıymetin olmaz.
7. Aklına geçmişte yaşadığın bir sorun geldiğinde şimdide ve şu anda olmaya çalış. Ne yaşadıysan dünde kaldı. O senin öğretindi. Aldığın deneyimdi.
8. Başkalarının ne söylediğini önemsersen içinde ukde kalan hiçbir şeyi yapamaz, bir adım bile atamazsın.
Her değişim acıdır ve çaba gerektirir. Tıpkı bir kuş yavrusunun yumurtadan çıkması sırasında zorlanması, yorulması gibi. Tıpkı bir kelebeğin kozadan çıkarken uzun uğraşlar göstermesi gibi. Tıpkı bir bebeğin annesinden doğarkenki yaşadığı sıkıntılar gibi… Uzun, yorucu, belki biraz da acı… Oysa her canlı, doğum sonrasında; yeni, güzel, umut dolu bir dünyaya ‘merhaba’ der. Çünkü dünyaya gelmeden önceki ilk değişim bitmiş tamamlanmıştır. Oluşum sırasındaki gibi yarım değildir artık; olması gerektiği gibi tam ve bütündür.
Dünyaya geldikten sonra ise; yeni bir değişim ve dönüşüm başlar ama o her şeye hazırlıklıdır. Hem de oluşabileceklere karşı daha dayanıklı… Çünkü deneyimlerini almış, güçlenmiştir ve yeniler kendisini önceki kadar zorlamaz. Her yeni deneyimde tekrar tekrar yılmadan öğrenmeye, öğrendikçe daha da güçlenmeye devam eder. Artık hayat amacını gerçekleştirme yolunda korkusuzca ilerlemeye devam eder.
Ya siz?… En küçük bir zorlukta, hâlâ eski travmaların, eski öğretilerin, eski yaşantıların etkisi altında mısınız? Hemen pes mi ediyorsunuz? Şimdi yeni hayata ‘merhaba’ diyen bu örnekteki canları düşünün ve artık emin adımlarla yeni yol arkadaşlarıyla yeni yolunuza devam edin. Sevgiyle, mutlulukla ve huzurla kalın.
Ertelediğimiz, yarım kalan işlerimiz ya da tamamlayamadığımız yaşantılarımız zihnimizde kalır; bizi sürekli meşgul eder ve enerjimizi düşürür.
Eğer bir şeyleri erteliyorsak; zamanı yönetme sorunumuz değil, duygularımızı yönetme sorunumuz vardır.
Eğer sen de erteliyorsan; ertelemenin nedenleri şunlar olabilir:
Olumsuz duygudan kaçınmak istiyorsundur.
Yapacağın iş konusunda kendine güvenmiyorsundur.
O iş sana zor geliyordur.
Mükemmeliyetçisindir.
Daha önce hiç deneyimin yoktur.
Plansız programsız çalışıyorsundur.
Ertelediğin işi sevmiyorsundur.
Başarı korkun olabilir.
Başarısız olma korkun olabilir.
O işi gerçekten yapmak istemiyorsundur.
O işi tamamlayınca oluşabilecek sonuçlarından korkuyor olabilirsin.
Kendini o konuda yetersiz ve eksik hissediyor olabilirsin.
Nereden başlayacağını bilemiyorsundur.
Tam bir hedefin yoktur.
Birileri sana baskı uyguluyordur. Pasif agresif tepki gösteriyorsundur.
Bilinçdışı kayıtların vardır ve o işi yapmamak için kendine bahaneler üretiyorsundur. ERTELEMEYE KARŞI NELER YAPABİLİRSİN?
Ertelemene neden olan asıl inancını bul.
Ertelemek sana ne kaybettiriyor, ne kazandırıyor yaz.
Aşağıdaki soruları gözlerini kapatarak düşün ve yaz. Ertelersem ne olur? Ertelersem ne olmaz? Ertelemezsem ne olur? Ertelemezsem ne olmaz?
Yapmak zorunda olduğun ama yapmaktan vazgeçtiklerinin listesini yap.
Acil, önemli, kolay ve hızlıca yapabileceğin işlerden başla.
Hedeflerin gerçekçi olsun.
Aynı anda birkaç işe değil; tek bir işe odaklan. Odaklandığın işi bitir, daha sonra diğer işe geç.
Uzun ve zor olanları küçük parçalara böl. Yemek yerken koca ekmeğin tümünü ağzına almıyorsun değil mi? İşi yaparken de; ‘Böl, parçala, yönet’ kuralını uygula. Karınca misali küçük küçük adımlarla olsa da, yolunu devam et.
‘Pomodoro tekniği’ kullan. Yani 25 dk. çalış beş dk. dinlen. Kısa çalışmalar yap. 25 dk. Uzun geliyorsa dikkatini toplayana kadar, süreyi daha da kısalt.
Kendini günün hangi saatinde; daha zinde, daha istekli ve daha dikkatli hissediyorsun? O saati belirle ve o zaman diliminde işe başla.
İşini tamamladıktan sonra; yapmaktan keyif aldığın başka bir şeyi yapacağına dair kendine söz ver ve sözünü yerine getir.
Çalışmaya odaklanabileceğin bir mekanı seç ve orada çalış.
Telefonunu sessize al hatta kendi alanından uzaklaştır. Mesaj seslerini de kapat. Aksi halde dikkatini dağıtır.
Enstrümantal müzik dinle.
Hedefinle ilgili birileriyle zaman zaman sohbet et. Hedefine dair sordukları sorular; sana motive olacaktır.
Uyumadan önce: ellerin kalbinde gözler kapalı iken; ‘ yapmak istediklerimi severek, kolaylıkla yapıyorum; sonuca ulaşıyor ve başarıyorum’’ diye tekrar et ve uyu.
Çok küçük bile olsa başarılı olduğun bir anı hayal et ve içinden’ ben neler neler başardım; bunu da başarabilirim’ de.
Not: Genellikle Enneagram kişilik tipi 2 (kendini erteler), 4, 7, 9 olan insanlar işlerini ertelerler. Eğer erteleme davranışın varsa; ebeveynlerin çocukken sana başarı konusunda baskı yapmış olabilir; mükemmeliyetçidirler, senden yüksek performans bekleniyorlardır ya da başarılarını hiç önemsememiş olabilirler.
Tüm bu maddeleri yerine getirdiğin halde ertelemeye devam ediyorsan; bu konuda bir destek alman gerekir, çünkü bilinçdışı kayıtların mevcuttur.
Aile danışmanı
Sosyolog
Ayşegül Özkonak
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı
Narsistler gerçek duygularını göstermekten kaçınır. Empati kuramazlar. Sizin duygularınız da onun için önemli değildir. Hep kendilerini düşünürler. Bencildirler. Siz de kendinizi onun karşısında önemsiz, değersiz hissedersiniz.
İlk tanışmada sizi göklere çıkarır; sonra dibe indirirler. Onun tarafından gerçek anlamda sevilip sevilmediğinizi anlayamazsınız. Beraberken aidiyet duygusu hissetmez; kendinizi ona tam anlamıyla güvenle bırakamazsınız.
Her şeyi kendine hak görürler. Hep haklıdırlar. Söz hakkınız elinizden alınmış gibi hissedebilirsiniz. Önemsenmemiş gibi hissedebilirsiniz.
Çevredeki insanlara karşı iyi bir izlenim bırakabilmek için onların yanında size iyi davranmaya çalışırlar ama öfkelendiğinde etrafta kimin olduğunu umursamaz, sizi aşağılayarak, hakaret ederek konuşurlar. Karşısında değersiz, yetersiz, ezilmiş, özgüvensiz; toplum içinde rencide edilmiş, mahçup düşmüş, aşağılanmış hissedersiniz.
Güç, karizma başarı ve kontrolün kendisinde olmasını isterler. Sürekli kendini mükemmel ve başarılı görür ve göstermeye çalışırlar. İtibarını güçlendirmek isterler. Başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğünü merak eder, dış görünüşlerine aşırı önem verirler.
Size kendi isteklerini ısrarla, zorla yaptırırlar. İstekleri konusunda sizi manipüle ederler. Kendinizi mecbur bırakılmış, çaresiz, kullanılmış gibi hissedebilirsiniz.
Hedefine ulaşmak için sözler verir, verdiği sözlerde durmazlar. Yalan söyler, manipüle eder. Güvensizdir ve güven veremezler. Kendinizi kandırılmış kullanılmış hissedebilirsiniz.
Onunla birlikteyken tedirgin olursunuz. Çünkü çok müdahelecidir. Aşıırı kıskanç davranır; istekleri olmadığında sizi yok sayar, evi terk etmekle tehdit eder ya da fiziksel duygusal şekilde cezalandırır.
Kendi yalanını, kendi suçunu, yetersizliklerini size yansıtır, “senin yüzünden başaramadım/ yapamadım” der; sizi suçlar, eleştirir, yargılar; zorla özür diletirler. Kendinizi suçlanmış hissedebilirsiniz.
Sizi akadaş ortamınızdan uzaklaştırır, herbirine bir kulp bulur. Kök ailenizle bağlarınızı koparmak isteyebilir; ama kendisi kendi kök ailesine aşırı derecede bağımlı olabilir. Hatta bir bekar gibi özgürce ve sorumsuz bir şekilde davranabilir. Onun tarafından sevilmemiş ve yalnız hissedebilirsiniz.
Her şeyinize, attığınız her adıma karışırlar. Müdahele eder, yönlendirirler. Kendi başınıza karar veremeyecek duruma gelirsiniz. Daha önce özgüvenli iken, özgüveniniz sarsılır. Kendinizi beceriksiz, başarısız, yetersiz, çaresiz bir insan olarak görmeye başlarsınız. Hatta onun tarafından her şekilde kullanıldığınızı hissedersiniz.
Kendinizi geliştirmek istediğinizde, sizin hayallerinizi, yaptıklarınızı ya da yapacaklarınızı, planlarınızı küçümserler. Değersizleştirirler. Engeller koyar, sorun çıkarırlar; bir araba kullanmanızı bile istemezler. Ekonomiyi elinde tutar; ödemeleri kendi yapar; böylece sizi kendisine bağımlı kılmak isterler.
Hiçbir zaman özür dilemezler. Ayrılacağınızı söylediğinizde sizden özür dileyip kendisini affettirebilir ama bir süre sonra fabrika ayarlarına geri dönerler.
Not: Genellikle enneagram kişilik tiplerinden sağlıksız tip sekiz ve tip üçlerde narsist özellik görülür.
NARSİST EŞE KARŞI NE YAPMALIYIZ?
Eğer eşinizi seviyor ve ayrılmak istemiyorsanız; asla eleştirmeyin, onunla asla güç savaşına ve tartışmaya girmeyin; çünkü kazanamazsınız. Canınızı çok yakarlar.
Olumsuz bir davranışında; ‘ düşünsene böyle davranmaya devam edersen başkaları senin hakkında ne düşünür?’ Deyip bırakın. Çünkü ‘elalem’ ve İtibar; onlar için çok önemlidir; davranışlarını bir nebze de olsa düzeltme yoluna gidebilirler.
‘Böyle davrandığında ben kendim şöyle şöyle hissediyorum’ diyerek duygularınızı ifade edin; ama bağırıp çağırmadan, suçlamadan, eleştirmeden, yargılamadan, kınamadan konuşun.
‘ Sen iyi bir insansın, başarılısın, yeteneklisin. İyi bir eş ve iyi bir babasın/ annesin. Bununla birlikte bana yalnızken de toplum içindeyken de saygıyla ve sevgiyle davranırsan; kendimi daha iyi, daha değerli ve yeterli hissedeceğim. Sana yakışan da budur. Çünkü sen öyle bir insansın. Birbirimize karşı saygılı ve anlayışlı davranırsak iletişimimiz daha iyi olur. ‘
Böylece hem kendinizi ifade etmiş, hem de zamanla onun davranışlarında olumlu değişiklikler yapmış olabilirsiniz.
Not: Tüm çabalarımıza rağmen eşinizin tavırları değişmiyorsa, sizi üzüyorsa, baş edemiyorsanız; kendinizi ruhsal anlamda güçlü hissetmek için, öfke yönetimi eğitimlerine katılabilir, bireysel bir destek alabilirsiniz. Çünkü narsistler destek almaya gelmezler.
Ailedanışmanı
Sosyolog
Ayşegül Özkonak
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı
Çocuğunu sev ki; kendini ve başkalarını sevebilmeyi öğrensin. Saygının gerçek tanımını öğret ona. Başkalarına saygı duyarken kendini hiçe saymamayı. Varlığı ile zaten değerli olduğunu öğret. Kendini değersizleştirmemeyi. Takdir et, olduğu gibi kabul et ve onayla ki; o da yapılanı takdir edebilmeyi, onaylayabilmeyi bilsin.
Çocuğuna insana ve doğaya merhameti öğret. Vicdanı, merhameti, Paylaşmayı… Hayatta herşeyin para olmadığını öğret. Paylaşınca azalmayıp çoğalabileceğini öğret. Yardımlaşmayı, Onun hazzını öğret.
Aklını kullanmayı öğret ona. Çalışmayı, azmi; çalışınca başarmayı… Başarmayı ama hırs yapmamayı… Kimseye çelme takmamayı; Dürüst ve namuslu olmayı. Namusuyla kazanmanın herşeyden çok daha değerli olduğunu öğret. Ve tatminsiz olmamayı…
İyi ahlakı ver ona…O güzel ahlakla neleri başarabileceğini görsün. Güvenebilmeyi ve güven vermeyi öğret. Güler yüzlü ve mutlu olabilmeyi; İyiliği, doğruluğu, şefkati öğret. Sevgiyi öğret. Herşeye olan sevgiyi.
Adaleti, erdemliliği öğret ona… Hak yememeyi ve hakkını da aramayı. Gerektiğinde kendini savunabilmeyi öğret. Görev ve sorumluluklar verince yap takibini… Kendine yetebilmeyi; Zorluklara göğüs gerebilmeyi bilebilsin. Kendine bağımlı yetiştirme ki; özgür olabilmeyi öğrenebilsin. Kendi kararlarını verebilmeyi, kimseye boyun eğmemeyi…
Belli değerleri öğret. O değerlere sahip çıkmayı…. Maneviyatı öğret. Şükretmeyi. Varlığı da, yokluğu da, Kolayı da, zorluğu da öğret. Hayatın da, insanların da, kendisinin de karanlık ve aydınlık yanlarının olduğunu; kimseyi yargılamamayı, kınamamayı, suçlamamayı; onları da, kendisini de olduğu gibi kabul edebilmeyi öğret ona.
Hayatın her rengi olduğunu, Neşenin de, sevincin de; üzüntünün de acının da, var olabileceğini öğret… Hayatı öğret ona. En önemlisi İNSAN OLMAYI öğret.
Aile danışmanı
Sosyolog
Ayşegül Özkonak
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı
Yıl 2000. Oğlum 10 yaşlarındaydı. İşimiz gereği Erzurum’a gitmiştik. Karnımız acıkınca yol üstündeki bir lokantaya uğradık. Yemeğimizi yedikten sonra; lokantada çay verilmediği için; çay servisi yapılan başka bir yere geçtik. Eşim orda yemek fişlerini kontrol ediyordu ve hayretle bana; ” Bizden eksik ücret almışlar. Üç çorba yazacaklarına iki çorba ücreti almışlar” dedi. Sonra oğlumuza döndü: “Yavrum al şu parayı. Yemek yediğimiz lokantaya git. Bu fişi göster. Eksik ücret almışsınız. de, parayı ver gel.” 10 dk. Geçmeden oğlum gülümseyerek geldi. ” Ne oldu ” diye sorduğumuzda; ” Baba kasadaki amca önce şaşırdı, sonra teşekkür etti. Bir çorba parası değil mi? Getirmeseydin. “dedi. Parayı geri vermek istedi.”
Oğlumu dinleyince, ” çocuktur” diye aklıma parayı tekrar alabileceği düşüncesi geldiği için sordum; ” Sen ne yaptın?!” ” Tabi ki almadım. “ ” Aferin oğlum” dedim. “Büyüdüğünde de kimsenin bir kuruşu sana geçmesin. Ona çok dikkat et. Hayatta en önemli şey, dürüst ve güvenilir olmaktır. Hak ve adalet sahibi olmaktır. “
Yıllar geçti. Oğlum hangi fakülteyi kazandı dersiniz! Hukuk fakültesini… O da biz gibi hakka ve adalete çok dikkat eder…
Çocuğumuzla konuştuğumuz her sözü bilinçli olarak kullanmalıyız. Kelimelerimize dikkat etmeli, özümüzle, sözümüz ve davranışlarımız bir olmalı. Onu bir oya işler gibi işlemeliyiz. Çünkü çocuğumuz için bizler, birer rol modeliz.
Aile danışmanı
Sosyolog
Ayşegül Özkonak
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı
Babam anneme sevgiyle bakar; annem ne derse, canı ne isterse onun her istediğini yapar, canı ne çektiyse (şimdi pişirmeyi de öğrenmiş) gerektiğinde pişirir.
Annemin hayali; balkonlu, içinde minik havuzu olan, bahçeli bir evdi; babam uğraştı didindi onu da yaptıırdı.
Bir gün ona dedim ki ‘baba canın ne istiyor alayım, ne istiyorsan pişireyim, yapayım; annemin ne istediğini biliyoruz ama senin ne istediğini bilmiyoruz; çünkü sen hiç bir zaman ne istediğini söylemezsin’
Cevabı şu oldu; ‘kızım ben hiçbir şey istemiyorum; annen mutlu olsun o bana yeter. ’
Sevgi neydi? Sevgi emekti…
Kadınlar ‘Seni seviyorum’ cümlesini çok duymak ister ya; o cümleyi söylemeden de sevgi alınıp verebilir. Ama almasını da vermesini bilene…
Bu arada Allah sağlıklı ömürler versin; babam 90, annem 83 yaşında…
Peki ya siz sevginizi nasıl alıyor ve nasıl veriyorsunuz? Ya da nasıl almak isterdiniz?
Aile danışmanı
Sosyolog
Ayşegül Özkonak
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı
ÇOCUKLAR BİR YAKININI KAYBEDERSE NASIL DAVRANMALI?
Ölüm haberi çocuğun güvendiği inandığı bir yakını tarafından ve en yakın zamanda verilmelidir. Ölüm haberi saklanırsa; bir gariplik, bir terslik olduğunu sezinler ve doğru cevap alamadığı için de kendi içinde çelişki yaşar. Anne vefat ettiyse baba; baba vefat ettiyse anne; ikisi de vefat etmişse, güvendiği anneanne, babaanne, dedeler ya da duygusal anlamda kendine yakın hissettiği biri haberi verebilir. Daha öncesinde durumla bağlantılı bir hikaye anlatılabilir ya da beraberce kısa bir hikaye kitabı okunabilir. Ölümü anlatmak zordur. Aşağıdaki hikayelere benzer bir hikaye okunarak, ölüm haberine hazırlık yapılabilir. Dedemin Adası Benji Davies Elveda Bay Muffin Ali Arda Annem Her Yerde Pimm Van Hest Tostos dedesini özlüyor Bahar Çakır
Kaza, deprem, sel, yangın, kalp krizi gibi ani ölümlerde önce alıştırarak ‘ Annen şimdi hastanede, ağır hasta. ‘ deyip bir süre geçtikten sonra, yalnızken yanına oturup; ‘ Seninle önemli bir şey konuşmak istiyorum. Annen öldü, onu artık göremeyeceğiz ve onu çok özleyeceğiz.’ Denilebilir, kendisine sarılmalı, güvende olduğu hissettirilmelidir.
Ağlamazsa; ağlamaya zorlamamalı; daha şoku yaşıyor olabilir. Ağlıyorsa da duygusunu paylaşmak, sarılmak, dokunmak; beraber uyumak isterse, bir süre birlikte uyumak gerekir.
Sıfır altı yaş dönemi çocuklar, cenaze defin işlemlerinde bulunmamalı. Mezarlığa da bu yaş döneminde götürmemek daha doğrudur. Aksi halde üç yaş sonrasındakiler korkuyu öğrendikleri için; toprağa basmaktan bile korkabilir. Zihninde nasıl bir senaryo oluşturacağını bilemeyiz. Daha büyük çocuklar da eğer istiyorsa, kabullenmişse; ancak o zaman mezarlığa götürebilir.
Altı yaş öncesi çocuklar, defin sırasında bir yakınının evinde kalabilir. Böylece haykırışları, ağıtları görmeyeceği, duymayacağı için, yeni bir travmadan korunmuş olur.
Çocuklara; ‘anneni son bir defa gör, hadi öp onu’ demek; kefene sarılı halini göstermeye zorlamak, doğru değil. Hafızasında son hali kalır ve ölümden korkmasına, anksiyeteye neden olur.
Çocuğu üzgün görüp neşelendirmeye çalışmak da; cıvıldarken susturmak da doğru değil. Her şey olması gerektiği gibi olmalı. Acıyı görmeli, hissetmeli ama ne fazla ne de eksik. Aksi halde gerçek duygularını saklamayı, bastırmayı öğrenir. Cıvıldarken susturmaya çalışırsak, suçlanmayı öğrenir.
Çocuğa her durumda anne ve babasına hatırlatmak; arkadaşlarıyla oynarken ‘o öksüz, o yetim’ diyerek ayrımcılık yapmak, acımak da doğru değildir.
Sıfır- iki Yaşında ise: Somut dönemde oldukları için ölümün farkında değillerdir. Sadece ölen anne babasını özler. Anne vefat ettiyse, bakım verene ‘anne’ demeye başlayabilir. İki – altı yaşında ise: Somut dönemdedir ve ölen anne ya da babasının tekrar geleceğine inanabilir. Ölümün tam olarak ne olduğunun farkında değildir. Altı yaştan sonraki bir çocuk ise: Ölümün az çok farkındadır.
Devam eden süreçte bol bol oyun oynatarak resim çizdirerek, sonu mutlulukla biten masal anlatarak duygu sağaltımı yapabilirsiniz.
ÖLÜMÜ ÇOCUKLA KONUŞURKEN NELERE DİKKAT ETMELiYIZ?
Kısa bir şekilde, samimiyetle, olması gerektiği gibi ‘ Annen öldü’ deyin ama ‘ O gitti ya da melek oldu, uyuyor’ derseniz; uyumaktan korkar ve kaygı duyar. ‘Allah’ın yanına gitti ya da Allah onu çok sevdiği için yanına aldı’ derseniz; annesini aldığı için Allah’a öfke duyar. Allah’ın bütün sevdiklerini alacağına inanır ve kaygılanır. ‘Uzun yolculuğa çıktı ‘ derseniz; annesine kendisini bırakıp gittiği için anneye kızar. Yaramazlık yaptığında; ‘ Anneni çok üzdüğün için öldü’ dememeli. Aksi halde suçluluk ve öfke duyguları hissedebilirler. ‘Annen öldü ama bizi gökyüzünden izliyor’ demek de doğru değil; çocukta izleniyor algısı, kuşkusu, korkusu oluşturur. ‘ İyi insanlar çok yaşamaz, annen çok iyi bir insandı. Allah onun yanına aldı.’ Denirse çocuk iyi olmamak için agresif olur, davranış sorunları gösterebilir.
Yaşına uygun olarak aynı soruya aynı cevabı verin. Farklı cevap çelişki oluşturur. Bir şeyler gizlediğinizi zanneder.
Onunla kendi kaygınızdan uzak bir şekilde konuşun. Sizin ruh halinizden duygunuzu hemen anlar. Daha fazla kaygılanır.
‘Anneme ne oldu?‘ derse, ‘ O artık bizimle olmayacak, bizimle yemek yemeyecek, bizim gibi hareketli olmayacak.’ Gibi anlayacağı yaşa göre konuşmalısınız.
Annemi bir daha göremeyecek miyim? ‘ diye sorarsa; ‘ Onu bir daha göremeyeceğiz ama onun sevgisi hep kalbimizde hissedeceğiz. Gel istersen cep telefonundan onun resimlerine, videolarına beraber bakalım ne dersin?’ Diyerek, anılardan konuşarak, duygusal sağaltımı yapabilirsiniz.
‘Baba biz eskisi gibi güzel bir aile olabilir miyiz?’ Diyebilir. Güvende hissetmek istiyordur. ‘ Eskisi gibi mutlu bir aile olup olamayacağımızı merak ediyorsun.’ Deyip soru cevap şeklinde içindeki korku duygusunu anlatmasını kendisini ifade etmesini sağlayın.
‘Hastalar, yaşlılar ölür’ demeyin. Gençler ve çocukların öldüğünü duyunca çelişki yaşar, size ve hayata güvenini kaybeder. ‘ Her canlı doğar, büyür, her canlının bu Dünyada bir süresi var o süre dolunca ölür. Bizim süremizin daha uzun olduğuna inanıyorum.’ Diyebilirsiniz.
‘ Beni üzersen annen olmam bak ben ölürüm baban da eve, üvey anne getirir. ‘ Demişse ve anne erken zamanda vefat etmişse; çocuk hem kendine kızar, suçlu hisseder, hem kaygılanır.
9.. ‘Ölümle ilgili bilmediğiniz konularda soru sorarsa; ‘şu an bu konuda bir bilgim yok ben de bilmiyorum, sorup öğreneyim sonra tekrar konuşalım .’ Demek daha doğrudur.
Gece alt ıslatma, uykusuzluk, huysuzluk, gece korkuları, parmak emme, tırnaklarını yeme, agresiflik iştah sorunları gelişmişse, destek alınmasında fayda vardır.
ÇOCUKLARIN ÖLÜM HAKKINDA SORACAĞI SORULARA NASIL CEVAPLAR VERMELİYİZ?
Sordukları sorunun altında yatan esas duygu ne? Korku mu, üzüntü mü, endişe mi, merak mı? Bunu fark edin.
Ölüm ne demek? Ölünce ne olur?
“Tüm canlılar doğar, bu dünyada bir süre yaşar ve bir gün ölür. Tıpkı çiçeklerin, ağaçların ve hayvanların öldüğü gibi insanlar da ölür. Nasıl ki bir kedi öldüğünde yürüyemez, yemek yiyemez; bir kelebek öldüğünde hareket edemez, kanatlanıp uçamaz; bir ağaç öldüğünde artık çiçek açamaz, yaprakları solar, baharda bile kurur…Bir insan öldüğünde de bedeni hareket etmez, nefes almaz, acıkmaz, susamaz, yemez, konuşmaz, düşünmez, üşümez, terlemez, hiçbir şey hissetmez. Hareketsiz olmak; uyumak gibi bir şey değil; ölüm farklıdır. Biz uyuyup kalktığımızda daha dinlenmiş, daha enerjik ve sağlıklı uyanıyoruz ya; ölen bir insan tekrar önceki tanıdığımız halindeki gibi olamaz. Ölen kedi, kelebek, ağaç gibi olur.
“İnsan niçin ölür? Ben ona kızınca ölsün demiştim, annem ondan mı öldü?’Diyorsa; (Bu tarz suçluluk duygusu 3-6 yaş çocuğunda daha sık görülür. Annesine kızdığı zaman gizli ya da açık ‘ölmesini’ istemiştir. Annesi de vefat ettiğinde suçluluk hisseder.)
Hayır. İnsanlara ölsün demekle ölmezler. Kazalar, depremler, seller; ufak hastalıklar değil ama çok ağır hastalıklar ya da çok fazla yaşlanmak, ölüme neden olabilir. Demek daha doğrudur.
“Sen de ölecek misin?’ (Diyorsa kendini güvende hissetmek istiyordur. Sizi kaybedeceğinden, yalnız kalacağından korkuyordur.) ‘Bazı insanlar kısa süre yaşar ama bazıları daha uzun yaşar. Ben de seninle evimizde, hep beraber uzun seneler yaşayacağıma inanıyorum. (Allah’ın izniyle cümlesini inancınıza göre ekleyebilirsiniz)‘ Ben senin yanındayım, seninle uzun yıllar yaşamaya niyet ediyorum. Her insanın bu dünyada kalma süresi vardır; ölen yakınlarımızın süresi o kadardı. Bizim süremiz daha uzun olabilir. Ben yanındayım. Güvendesin.’ Diyebilirsiniz.
‘Ölen insanı niçin gömerler? Mezar ne demek? Orada üşümez mi?”diyorsa;
Bir insan öldüğünde bedeni hareket etmez, nefes almaz, acıkmaz, susamaz, yemez, konuşmaz, düşünmez, hiçbir şey hissetmez, üşümez, acımaz. Artık bedenine gerek kalmaz. Bu yüzden gömülür. Gömülmek onu rahatsız etmez, ona zarar vermez. Hani ilkbaharda tüm ağaçlar yeşilken, ölmüş bir ağaç kupkurudur ya; asla da yeşermez ve onu bulunduğu yerden alırlar. İşte ölen kişiyi de alır mezara gömerler. Akrabaları da ona dua etmek için mezarını ziyaret ederler.
“Cenaze töreni/ defin ne demek?”diyorsa;
“Nasıl ki bir insana doğum günü hazırlayıp, özel hediyeler alıp, kutluyorsak; ölen insanla da vedalaşmak için, sevdiği yakınları toplanır, onunla olan anılarını anlatır, üzüntülerini paylaşır, dualar eder, içinden vedalaşırlar. Buna cenaze töreni denir.’ Diyebilirsiniz.
Aile danışmanı Sosyolog Ayşegül Özkonak
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı