Ayşegül Özkonak

Sosyolog ve Aile Danışmanı

Month: Kasım 2021

BİR ANNE BABA ÖRNEĞİ

BİR ANNE BABA ÖRNEĞİ

Bodrum’da tatildeyiz.
Güneş etrafı sımsıcak sarmalamış; ışıklarını tatlı tatlı tüm doğaya iletiyor. Tertemiz mis gibi bir hava. Gökyüzü pırıl pırıl. Deniz masmavi ve kıyıya her dokunuşta çıkardığı şırıltı sesleriyle kumları, sanki yavaş yavaş okşuyor. Etrafta kuş cıvıltıları; muhteşem huzur dolu bir sabah. Çevremdeki o muhteşem yeşillik ve maviliğe göz atarken; dinginlik ve şükür içinde derin bir nefes aldım.
Eşim ve ben; aynı huzurla, otele ait olan boş bulduğumuz masaya oturduk. Mesleğim icabı, insan davranışlarını fark ettirmeden gözlemlerim.
Yan masada ellerinde cep telefonları, olan 30-35 yaşlarında bir çift dikkatimi çekti. İki yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir de çocukları var. Bizim masaya oturmamız, yaklaşık 10 dk. kadar oldu. Bir yandan eşimle sohbet ederken, bir yandan da göz ucuyla çocuğu takip ediyorum. O kadar süre ne anne ne baba çocukla ilgilenmiyor; ikisinin de gözleri telefonlarında…Çocuk masanın etrafında dolaşmaya başlıyor ama babasına fazla yanaşamıyor; uzak duruyor. Sandalyelerinin kenarına dokunarak bedenini bir sağa, bir sola eğdirerek etraflarında tur atıyor, anne baba onu yine fark etmiyor. Biraz sonra çocuğun suratı asılıyor, annenin yanına gidiyor ve koluna dokunuyor, mızırdanıyor; anne çocuğu yanından uzaklaştırıyor, bir süre sonra aynı senaryo yine tekrarlanıyor. Anne çocuğu yine uzaklaştırıp tekrar telefonuna dönüyor. Baba ise sanki hipnozda gibi; bu olanları hiç fark etmiyor.
Çocuk, fazlaca sıkılmaya başlağını beden diliyle ifade ediyor.
Çocukla göz teması kurmaya çalıştım. Gülümsedim, o da bana gülümsedi. Ellerimi yüzüme kapadım.

  • Ceeee diyerek, ellerimi yüzümden çekip kollarımı açarak minik bir çığlık attım. Hemen neşeli bir kahkaha attı. Kendisi de benim yaptığımı yapmaya başladı. Karşılıklı onunla ” Ceee oyunu “oynuyoruz. Anne ve babada yine bir ses yok. Anne bir ara bize bakıp yine telefonuna döndü.
    O sıra eşim maden suyu almaya gitmişti. Gelince o da oyunumuza katıldı. Biz kahkahalarla eğlenmeye başladık. Anne, bizim sesimize telefonu bıraktı o da bizimle beraber gülmeye başladı.
    Biraz sonra çocuk kağıt su bardağını havaya atıp, yerde öylece bıraktı.
  • Hadi şimdi o bardağı çöpe atalıııım dedim.
    Çöp kutusu diye bardağı, çitlerin öbür tarafına fırlatıp attı. Ordan aldırdım. Çöpü gösterdim. Kağıt bardağı çöpe attı.
    Eşime dönüp dedim ki:
  • Amcası hadi alkışlayalım. Çöpe ne güzel attı değil mi?
    Alkışlıyoruz…
    Neşe ve kahkaha içinde kendisi de, annesi de alkışa katıldı. Anneyle masalardan biraz uzaklaştık, sohbete başladık.
    Benim aile danışmanı olduğumu öğrenince gözleri ışıldadı. Sohbete devam ettik. Ayrıca kendisiyle olan bir sorununu da benimle paylaştı. Anneye dedim ki:
  • Çocuğunuz da, eşim de, ben de siz de, hep beraber ne de güzel eğlendik değil mi?
  • Evet çok.
  • Ondan öncesi nasıldı?
    Kendimize uzaktan bakalım mı?
  • Bakalım.
  • Yanıma gelir misiniz? Uzaktan bakalım…
    Yanıma geldi. Elimle bir mekan tasavvur ettirdim.
  • Karşıda bir masa var. Orda siz ve eşiniz oturuyorsunuz. Gözleriniz telefonlarınızda. Çocuk iyice sıkılmış.
    Uzaktan bakın, sizce nasıl görünüyor?
    Ne hissediyorsunuz?…

Anne yaptığı davranışı farkederek, üzgün bir şekilde gözlerime baktı.

  • Çok haklısınız. Ne demek istediğinizi çok iyi anladım. Hiç böyle düşünmemiştim. Eşim de eline telefonunu aldığında ben de aynen böyle hissediyorum.
  • Hissettiğiniz şey ne?
  • Kızıyorum. Önemsenmediğini hissediyorum.
  • Başka?
  • Değersiz hissediyorum.
  • Başka?
  • Sıkılıyorum. Oğlum da demek ki böyle hissediyor…
  • ….
  • Ayşegül Hanım, bunun yanlış olduğunu biliyoruz ama yine de yapıyoruz. Ne yapmalıyız?

Anneyle sohbetimiz bir süre daha devam etti. Yapabileceklerini konuştuk. Vedalaştık.
( Not: Bu arada baba, tüm bunlara rağmen başını telefonundan kaldırmadı. )

Uzun lafın kısası; siz değerli anne babalara soruyorum.
Bu anne babanın yerinde olsanız bu duyguyu hissettikten sonra ne yapmaya, çocuğunuza nasıl davranmaya karar verirdiniz?…

Ayşegül Özkonak

Aile Danışmanı

Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı
05052509633

https://instagram.com/kisiselgelisimdansman

www.aysegulozkonak.com

http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak

aysegulozkonak@gmail.com

https://youtube.com/channel/UC6mczVIUsVgyFOkowTxPUig

ALDATMA, ALDATILMA KORKUSU ve ALDATILMA SONRASI

ALDATMA, ALDATILMA KORKUSU ve ALDATILMA SONRASI

Tek neden olmasa da; Sosyal medya üzerinden aldatma olayları arttı.Çünkü ulaşım çok daha kolaylaştı. Sosyal medyada kişiler, esas hallerini değil, en güzel, hatta fotoshoplu ve çekici resimlerini yayınlar hale geldi. Kişi normal hayatında çekimser, asosyal olsa bile; sosyal medyada farklı kimlikle, kınama, ayıplanma korkusundan uzak, kendi eşlerine (sevdiklerine) söylemediği bazı sözleri söyleyebilme cesareti bularak, kendini olduğundan farklı gösterme
davranışı sergileyebilmekte.
Bununla birlikte aldatma sadece sosyal medya üzerinden değil; yakın çevresindeki bireylerle olabilmekte.

Aldatılma korkusunun oluşma nedenleri neler ?

1. Kişide duygusal yoksunluk şeması varsa; “Beni seviyor musun? Yarın da Beni sevebileceksin, beni aldatmayacaksın değil mi?”
Gibi söylemleri çok söyler. Duygusal yoksunluk şeması; ihtiyaçlarımızın, hayatımızdaki önemli insanlar(ebeveyn, partner/eş) tarafından giderilemeyeceğine olan içsel inancımızdır. Karşıdaki insan elinden geleni yapsa da şemaya sahip olan buna inanmaz.
Geçmişinde babanın anneyi ya da annenin babayı aldatma hikayesinin olması. Ayrılmaları, terk etmeleri, başka birinin elinde büyümüş olma, ilgi, korunma, empati yoksunluğu hissetme, aşırı fedakarlık etme, kusurluluk şeması gibi şemaları da içinde barındırır. Hep bir şekilde aldatılacağına inanır.

2. Yakın akrabalardan ya da atalardan birinin aldatılma hikayesine tanık olma.
3. Arkadaşının ya da komşunun aldatılma vakasını öğrenme.
4. TV. de aldatılma haberinin izlenmesi, dizi ya da sinemalarda aldatılma sahnelerinin bulunması, kendisini olayın kahramanıyla özdeşleştirdiği için altbilinçte günün birinde kendisinin de anlatılacağı korkusunu geliştirme.
Hele de özellikle kadınlarda, çocukluğundan getirdiği
” Her erkek aldatır” inancı varsa, eşinden ( sevgilisinden) şüphe etmeye, en ufak bir şüphede takibe almaya başlayabilmekte.
5. Kendisinin geçmiş ilişkilerinden birinde ya da birilerinde, aldatılma vakasının olması.

Bazen aldatılma korkusu ve şüphesi o kadar artar ki, paranoya halini alır. Erkek ya da kadında; cep telefonunu kontrol etmeler, sosyal medyasını incelemeler, sorgulamalar, cep telefonuna ses dinleme programı indirmeler gibi davranışlar görülebilir.
Bu baskıdan bunalan erkek ( / kadın); ( aldatma gerçek ya da değil) telefonuna şifre koymaya, mevcut şifreyi değiştirmeye veya telefonunu kapatarak, yaptıklarını gizlemeye başlar. Gizlemek; şüphenin daha da artmasına neden olur, olay ve davranış örüntüsünü, bir kısır döngü haline getirir. Bu davranışlar; çiftler arasında tartışmalar, kavgalar, küskünlükler, ayrılmalar, hatta boşanmaları beraberinde getirir.

Aldatma (Sadakatsizlik) bazı kişiliklerde fazladır.
( Bunun hangi kişiliklerde daha fazla olduğunu yakında çıkacak olan kitabımda ayrıntılı belirttim.) Hatta kıskançlık, kontrol, sorgulamalar, ve aldatılma korkusunun, senaryolarının zihinde canlandırılması ve dolayısıyla bu enerjinin frekansını yayma; aldatma isteği olmayan eşi (/ partneri) bile etkileyeceğinden; kadın ( / erkek), dilimize de geçmiş olan ” korktuğum başıma geldi” gerçeğini yaşar. Yani aldatılır.
Kuantum yasası…Neden korkuyorsak; onu, onunla ilgili olayları ve kişileri hayatımıza çekeriz.

Peki ne yapmalı?

Eğer erkek(kadın) aldatma tavır ve davranışları sergiliyorsa;
evliliğin tekrar gözden geçirilmesi gerekir. Yani evlilik ( ilişki) sinyal veriyor demektir. Bu olay tek taraflı değildir. Erkek eşinden cinsel anlamda; kadın duygusal anlamda tatmin olmuyorsa, evlilik ( ilişki ) rutinleşmişse, aldatma davranışı onun kişiliğine, inancına, karakterine ters değilse; aldatma görülebilmektedir.

Bir erkek danışanım;
“- Hocam eşimle her gününüz aynı, sabah çık işe git, akşam eve gel, yemek ye, TV. izle yat. Sabah aynı döngüye devam. Bu döngüden bıktım artık, bıktım!…

Bayan danışanım;
– Hocam, akşam işten gelir, yemek yer, ne benle ne çocuklarla ilgilenir, sohbet yok, birşey yok. Alır eline kumandayı ya da cep telefonunu…Her alışta elinden alıp çarpıp kırasım geliyor o telefonu… Kendimi evde fazlalık gibi görüyorum.”
(Bu çift pek çok nedenin yanında; evliliğinde monotonluk da yaşıyor.)

Monotonlukta aldatılma/ aldatma normal mi?
Mübah mı?
Hayır.
Asla.
Aldatılma bireyler için başlı başına büyük bir travmadır. Mutlaka bir uzman desteği gerektirir.
Bu çift örneği, pek çok ailede görülebiliyor. Bununla birlikte, terapilerle, aradaki bu monotonluğun giderilme çalışmalarının yapılması, evlilik hayatına getirilen renklilikle, güzel sonuçlar ortaya çıkmaktadır.

Aldatılma durumunda ne yapmalı?

1. Eğer eşinizin sizi aldattığından şüphe ediyorsanız; açık açık sormadan, aldatan başka birilerinden olumsuz örnekler vererek, kendisine çok güvendiğinizi, inandığınızı, iyi bir eş, iyi bir baba(/anne) olduğunu belirten sözler edin.( Kendisine güvenildiği hissi, onda vicdan azabı oluşturur. En köklü, en kuvvetli değişim; vicdan azabıdır. Arkasına hafiye tutmanızdan daha etkilidir. Eğer böyle bir davranış yapıyorsa, bu davranıştan uzaklaşmasına neden olur. Tam tersi; kendisini suçlarsanız, önce reddeder, inkâr eder. İspatlarsanız, üstüne üstlük bir de, “seni herkese anlatacağım” diye tehdit ederseniz; gözünün önündeki utanma perdesi yırtıldığı için ” Nerden inceldiyse ordan kopsun” düşüncesiyle hareket eder. Yani herşeye hazırlıklıdır.

2. Bazı erkekler aldatma eğilimini hastalık derecesine getirdiklerinden, ” Söz veriyorum. Hataydı. Bir daha asla.” da dese; aynı davranışa devam edebilir. Bu sorun, kişinin kendi başına aşacağı bir sorun değildir ve mutlaka konunun uzmanından bir destek almayı gerektirir.

3. Sonuç olarak eşinizin(/sevgilinizin) aldattığını ispatladınız. Kendisine de aldatıldığınızı belirttiniz; diyelim ki reddetti ya da kabul etti. Öncelikle bu evliliği hala yürütmek isteyip istemediğinizi kendinize sorun. Kendinize ” Ne istiyorum? ” diye sorun. Boşanmak mı, durumu ve evliliği devam ettirmek mi? Hangisi?…

4. Eğer devam ettirmek istiyorsanız, bir aile danışmanından destek alın. Devam ettirmek istemiyorsanız da destek alın. Çünkü aldatılmak büyük bir travmadır. Etkisi çok yıkıcı olur. Boşansanız bile, tanıştığınız kişinin de sizi aldatacağından, aynı acıyı, üzüntüyü tekrar yaşatmasından korkarak, yeni ilişkilere adım atamazsınız…Terapi alırsanız; gerçekleşen olayı değiştiremezsiniz ama, terapistiniz olayın sizde oluşturduğu etkiyi, anlamını, manasını, algısını değiştireceği için, olay aklınıza geldiğinde, önceki kadar canınız acımaz. Yani o zor dönemi daha kolay atlatırsınız.

5. Olay açığa çıktığında vermeniz gereken tepkiyi verin. Davranışının yanlışlığı ile ilgili sözler söyleyin; ama kişiliği, erkekliği (/ kadınlığı) ile ilgili can acıtıcı sözler, hakaretler değil…Duygunuzu açıkça ifade edin. Haklıyken, haksız duruma düşmekten sakının.

6. Olanları duyduğunuzda yakınlarınıza söz etmeyin. Ettiğinizde, bir süre sonra siz eşinizle barışırsınız, aranız iyi olur ama onlar asla bunu unutmaz. Eşinize hep; lekeli, namussuz, güvenilmeyen, eşini aldatan insan gözüyle bakmaya devam edebilirler. Eşinizden, dolayısıyla sizden uzak kalmaya çalışabilirler. Bu davranış da sizin daha fazla üzülmenize neden olabilir.

7. Eşinizi internette takip etme sürekli onun cep telefonunu kontrol etme isteğine gem vuramıyorsanız bir uzmandan destek alın. Bu davranış paranoya belirtisidir. Aldatma gerçek veya değil; sürekli kontrol etme davranışının temelinde kaybetme korkusu ve güvensizlik olduğu için, her şekilde üzülen yine siz olursunuz. Bu konuda da destek alın.

8. Evliliğinizin devamını istiyorsanız; (tabi ki terapilerle eş zamanlı olarak), eşinizin ilgi alanlarına sevmeseniz de ilgi gösterin.

9. Ona onay sözcükleri kullanın.

10. Birlikte geçireceğiniz zamanları artırın.

11. Onun karşısında şık, en güzel halinizle ve bakımlı olun.

12. Evliliğinizle ilgili siz ne istiyorsunuz, o ne istiyor, bu konudaki hassasiyetini sorun ve kendi isteğinizi de dile getirin.
Terapistinizin söyleyeceği uygulamaları ve karşılıklı yapılması gerekenleri  hayata geçirin.

NOT: Aldatılma korkunuzun ve çevreye yaydığınız frekansın düzeltilmesi için bu konunun bir uzmanından destek almalısınız. Bu korkunuzu ve bedeninizden yaydığınız ” aldatılacağım” enerjisini çevreye yaydığınız sürece; nereye giderseniz gidin, boşansanız, başka yeni kişilerle tanışsanız da, yeni birliktelikleriniz de olsa; o duygu, o korku, o inanç yani şema sizde oldukça, yaydığınız bu frekans, aldatma eğilimindeki insanları kendinize çeker.

Ayrıca şu da bilinmeli ki; aldatan bir bireyin, partnerini evlilik öncesi pek çok kişiyle aldatma eğilimi varsa; evlendikten sonra da devam etme olasılığı daha fazla olabilmektedir.

Eğer birey sadece duygu karmaşasında bir kez böyle bir davranışta bulundu ve vicdan muhasebesi yaptıysa, arada sevgi varsa, eşiyle beraberce destek aldığı takdirde, bu travmanın üstesinden kolayca gelebilme olasılıkları da fazladır.

Bazen fırtınalar dindiğinde, güneş nasıl yeniden doğar, heryer ışıl ışıl olursa, bazı evliliklerde de bu fırtınalardan sonra birbirlerinin değerini daha iyi anladıkları, kaybetme korkusu duydukları için; çiftler evliliklerine daha sıkı bağlanabiliyorlar.

Eğer terkedilme, duygusal yoksunluk şeması, kaygılı /kaçıngan bağlanma şemanız yoksa ve birbirinizi gerçek anlamda seviyorsanız; yuvayı yıkmadan önce etraflıca, tekrar, mantıklıca düşünün.

Sevgiyle kalın.

Ayşegül Özkonak
Aile Danışmanı
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı

www.aysegulozkonak.com

https://instagram.com/kisiselgelisimdansman

TUVALET EĞİTİMİ NEDEN ÖNEMLİDİR VE NE ZAMAN BAŞLAMALIDIR?

TUVALET EĞİTİMİ NEDEN ÖNEMLİDİR VE NE ZAMAN BAŞLAMALIDIR?

Çocukların bazıları hariç, çoğunluğu; 18 ve 36 ay arasında tuvalet eğitimine hazır olur.

Çocuğun tuvalet eğitimine hazır olduğu nereden anlaşılır?

  1. Bezden rahatsız olup çıkarmaya çalışıyorsa,
  2. Bezini kirletince rahatsızlık duyuyorsa,
  3. Tuvaleti kullanmakla ilgili yönerge kelimelerini kullanıp anlayabiliyorsa,
  4. Tuvaletini yaptıktan sonra yaptığını beden diliyle ya da sözle ifade ediyorsa,
  5. Tuvalet yapma sıklığı belli bir düzene oturduysa,
  6. Gündüz bezi, iki saat ya da daha fazla süre temiz kalabiliyorsa, (ıslaklığı geçiren bez kullanmalı ki, rahatsız olsun. )
  7. Belirli kısa yönergeleri takip edip yerine getirebiliyorsa,
  8. Tuvaleti geldiğinde tuvalete gidebileceğini anlayabiliyorsa,
  9. Lazımlığa kendiliğinden ve yeterli sürede oturup, yine kendisi kalkabiliyorsa,
  10. Alt kıyafetini ve külotunu kendisi indirip giyebiliyorsa,
  11. El, parmak ve göz koordinasyonu çeşitli objeleri kavrayıp, söküp takabilecek kadar geliştiyse,
    tuvalet eğitimine başlamanın zamanı gelmiş demektir.

Tuvalet eğitimi nasıl verilmeli?

  1. Tuvalet eğitimine başlamak için lazımlık ya da klozet kullanılabilir. Her ikisi de çocuğun, rahatlıkla ulaşabileceği ve rahatlıkla oturabileceği özellikte ve kolaylıkta olmalıdır.
  2. Çocuğun tuvalete alışması için; uykudan kalktığında, yemeklerden ve sıvı tükettikten sonra, evden çıkmadan önce ve gece uyumadan önce, günde birkaç kere bezi çıkartılarak lazımlığa oturtulmalıdır.
  3. Beden dilini gözlemleyip, tuvaletinin geldiğini belli ettiğinde; “hadi beraberce tuvalete gidelim mi canım?” demek; lazımlığa oturtmak, çocuk tuvaletini kaçırmış olsa bile klozete oturmasını sağlamak, kalkmak istediğinde izin vermek; etkili olur.
  4. Çocuğun bezini çıkardıktan sonra onun gözünün önünde bezin içindeki dışkıyı lazımlığa, oradan da tuvalete atıp sifonu çekmek; normal ses tonuyla; “Çişin geldiğinde tuvalete yapabilirsin. ” demek etki sağlayabilir.
  5. Tuvaletini lazımlığa/klozete yapan masal kahramanlarını anlatmak, peluş oyuncaklarını lazımlığa oturtarak tuvaletlerini yaptırıyormuş gibi onunla oyunlar oynamak etkili olabilir.
  6. Yatmadan bir iki saat önce sıvı alımı kesilmeli, yatırmadan önce de lazımlığa tuvaletini yapmış, idrar kesesi boşalmış olmalıdır.
  7. Çocukta güven duygusu oluşturduğu, kullanma alışkanlığı ve rahatlık sağladığı, için; gece bez bağlanmamalıdır. Yatağı koruma amaçlı koruyucu kılıf kullanılabilir.
  8. Tuvalet eğitimini öğrendiğinde çığlık atarak, “Aferin, başardın” diye de büyük bir heyecanla tepki vermemek,
  9. Aşırı bir şekilde ödüllendirmemek; bez yokken yaptığı küçük kaçırmalarında cezalandırılmamak gerekir.

EBEVEYNLERİN TUVALET EĞİTİMİ SIRASINDA TAVIR VE DAVRANIŞININ ÇOCUĞA YANSIMASI

Tuvalet eğitimi 1 – 3 yaşları arasını kapsar; bu döneme “anal dönem” denir ve hayatımızın en önemli aşamalarından biridir.
Bu dönemde yapılan hataların ise, çocuğun kişiliği üzerinde olumsuz etkileri olmaktadır.

Bu hataları şu şekilde sıralayabiliriz:

  1. Eğer tuvalet eğitimi sırasında ister yalnız, ister yakınlarının yanında “Allah seni kahretmesin! Sen yine mi yaptın?! Öff koktu! ” diyerek onu eleştirip, yargılayıp, kınayıp, suçladıysanız; mükemmel çocuk olmak için dışkısını tutma davranışı sergileyebilir. İlerleyen yaşlarda ise; aşırı titiz, aşırı düzenli, takıntıları olan hayatı hem kendisine hem çevresindekilere zindan eden bir yapı sergileme olasılığı yüksektir.
  2. Eğer çocuğunuzu, tuvalet eğitimi sırasında cezalandırır ve korkutursanız; “Senin pipini yakarım!” diyerek; bıkkın, öfkeli, gergin bir şekilde onun bezini sarsarak değiştirirseniz, cinsiyet kimlik kazanımını da olumsuz olarak etkiler, ilerideki yaşamında içe kapanık
    kaygılı, çekingen, suçluluk duygusuna sahip, özgüvensiz
    biri olmasına neden olabilirsiniz.
  3. Eğer çocuğunuz fiziksel, ruhsal olarak hazırlıksızken; zamanlaması da size ve çocuğa göre uygun değilken eğitime başladıysanız; çocuk her uğraşta başarısız olabilir. Yaşamının ilerleyen dönemlerinde ise; başarısız olma korkusu ile birlikte, girişimcilik, liderlik, risk alma gibi konularda başarısız olma olasılığı artabilir.
  4. Eğer tuvalet eğitimi sırasında “halanın kızı da, teyzenin oğlu da öğrendi, bir sen öğrenemedin! “diye yaşıtlarıyla kıyaslarsanız; ilerideki yaşamında özgüvensiz, kendisini yaşıtlarıyla kıyaslayan, başarılı olsa bile yine de başarısız hisseden, takıntıları olan birey olabilir.
  5. Eğer tuvalet eğitiminde kuralcı, baskıcı, titiz, aşırı düzenli davranıyor; sözel, fiziksel cezalandırıyorsanız; dışkısını kaçırabilir. İlerideki yaşantısında da; işlerini erteleyen, dağınık, düzensiz hatta başkalarına şiddet uygulayan davranış sergileyebilir.
  6. Eğer “saldım çayıra mevlam kayıra”, “zamanı gelince kendisi öğrenir.” düşüncesiyle, özgür bıraktıysanız; her şeyi yapmakta özgür olduğu inancıyla, ilerleyen dönemlerde okul ve toplumsal kurallara uyumsuz, sorun yaratan, başedilmesi zor bir birey olabilir.
  7. Eğer aşırı ilgi göstererek tuvaletini eğitimi vermeye çalışırsanız; aynı ilgiyi sürekli görmek ister ve eğitim süreci uzayabilir.
    Çocuk dışkısını, kendi uzantısı ve kıymetli bir nesne olarak algılayabilir. Böyle çocuklar küçükken çok fazla şeye sahip olma arzusu ile elindekilerini paylaşmak istemez. İlerleyen dönemde bu çocukların cimri, paylaşımsız, doyumsuz; bu özellikleri nedeniyle de arkadaş çevresinde dışlanan, ötelenen, kabul edilmeyen ve iletişim sorunu olan birey olma olasılığı daha fazladır.
  8. Eğer tuvalet eğitimi sırasında abartmadan,
    inatlaşmadan, agresifleşmeden;
    dengeli, uyumlu ve
    sabırla davranır, çocuğunuzu desteklerseniz; tuvalet eğitimini bir sorun olarak değil, çocuğun ve ebeveynlerin özgürleştiği yepyeni, muhteşem bir aşamaya geçiş olarak görürseniz;
    bu süreci sakince, kolayca, neşe içinde atlatabilirsiniz.

Ayşegül Özkonak
Aile Danışmanı
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı
05052509633

https://instagram.com/kisiselgelisimdansman

www.aysegulozkonak.com

http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak

aysegulozkonak@gmail.com

Ebeveynlerin tuvalet eğitimi sırasında tavır ve davranışının çocuğa yansıması

EBEVEYNLERİN TUVALET EĞİTİMİ SIRASINDA TAVIR VE DAVRANIŞININ ÇOCUĞA YANSIMASI

Tuvalet eğitimi 1 – 3 yaşları arasını kapsar; bu döneme “anal dönem” denir ve hayatımızın en önemli aşamalarından biridir.
Bu dönemde yapılan hataların ise, çocuğun kişiliği üzerinde olumsuz etkileri olmaktadır.

Bu hataları şu şekilde sıralayabiliriz:

  1. Eğer tuvalet eğitimi sırasında ister yalnız, ister yakınlarının yanında “Allah seni kahretmesin! Sen yine mi yaptın?! Öff koktu! ” diyerek onu eleştirip, yargılayıp, kınayıp, suçladıysanız; mükemmel çocuk olmak için dışkısını tutma davranışı sergileyebilir. İlerleyen yaşlarda ise; aşırı titiz, aşırı düzenli, takıntıları olan hayatı hem kendisine hem çevresindekilere zindan eden bir yapı sergileme olasılığı yüksektir.
  2. Eğer çocuğunuzu, tuvalet eğitimi sırasında cezalandırır ve korkutursanız; “Senin pipini yakarım!” diyerek; bıkkın, öfkeli, gergin bir şekilde onun bezini sarsarak değiştirirseniz, cinsiyet kimlik kazanımını da olumsuz olarak etkiler, ilerideki yaşamında içe kapanık
    kaygılı, çekingen, suçluluk duygusuna sahip, özgüvensiz
    biri olmasına neden olabilirsiniz.
  3. Eğer çocuğunuz fiziksel, ruhsal olarak hazırlıksızken; zamanlaması da size ve çocuğa göre uygun değilken eğitime başladıysanız; çocuk her uğraşta başarısız olabilir. Yaşamının ilerleyen dönemlerinde ise; başarısız olma korkusu ile birlikte, girişimcilik, liderlik, risk alma gibi konularda başarısız olma olasılığı artabilir.
  4. Eğer tuvalet eğitimi sırasında “halanın kızı da, teyzenin oğlu da öğrendi, bir sen öğrenemedin! “diye yaşıtlarıyla kıyaslarsanız; ilerideki yaşamında özgüvensiz, kendisini yaşıtlarıyla kıyaslayan, başarılı olsa bile yine de başarısız hisseden, takıntıları olan birey olabilir.
  5. Eğer tuvalet eğitiminde kuralcı, baskıcı, titiz, aşırı düzenli davranıyor; sözel, fiziksel cezalandırıyorsanız; dışkısını kaçırabilir. İlerideki yaşantısında da; işlerini erteleyen, dağınık, düzensiz hatta başkalarına şiddet uygulayan davranış sergileyebilir.
  6. Eğer “saldım çayıra mevlam kayıra”, “zamanı gelince kendisi öğrenir.” düşüncesiyle, özgür bıraktıysanız; her şeyi yapmakta özgür olduğu inancıyla, ilerleyen dönemlerde okul ve toplumsal kurallara uyumsuz, sorun yaratan, başedilmesi zor bir birey olabilir.
  7. Eğer aşırı ilgi göstererek tuvaletini eğitimi vermeye çalışırsanız; aynı ilgiyi sürekli görmek ister ve eğitim süreci uzayabilir.
    Çocuk dışkısını, kendi uzantısı ve kıymetli bir nesne olarak algılayabilir. Böyle çocuklar küçükken çok fazla şeye sahip olma arzusu ile elindekilerini paylaşmak istemez. İlerleyen dönemde bu çocukların cimri, paylaşımsız, doyumsuz; bu özellikleri nedeniyle de arkadaş çevresinde dışlanan, ötelenen, kabul edilmeyen ve iletişim sorunu olan birey olma olasılığı daha fazladır.
  8. Eğer tuvalet eğitimi sırasında abartmadan,
    inatlaşmadan, agresifleşmeden;
    dengeli, uyumlu ve
    sabırla davranır, çocuğunuzu desteklerseniz; tuvalet eğitimini bir sorun olarak değil, çocuğun ve ebeveynlerin özgürleştiği yepyeni, muhteşem bir aşamaya geçiş olarak görürseniz;
    bu süreci sakince, kolayca, neşe içinde atlatabilirsiniz.

Ayşegül Özkonak
Aile Danışmanı
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı

SEN DEĞİL, BEN HAKLIYIM!

SEN DEĞİL, BEN HAKLIYIM!

İkili ilişkilerde öfke hissettiğin kişi varsa, anlaşmazlığı sıklıkla yaşıyorsan ve sürekli “ben haklıyım” diyorsan; olaya ve duruma karşıdakinin gözüyle de bakmayı dene.

Onun konuşmalarını, sana söylerken kullandığı cümleleri, yaptığı tonlamalarını ve vurgularını tekrar düşün…

O sana gerçekte ne söylüyor?
Ne anlatmak istiyor?
Sen onu ve sana ne söylemek istediğini anlaya çalışıyor musun?
Onun cümleleri sana ne anlam ifade ediyor?
Altında yatan esas duyguyu hissedebiliyor musun?
Yoksa, kendi fikirlerini dikte etmeye mi çalışıyorsun?

Daha sonra da küsüyor ve tüm kapıları kapatıyor musun?…
Küsmek, iletişimi kesmek; regresyondur yani çocukluğa geri dönmektir.

Küserek iletişimi kesen birey, çocuk egosundadır.
Bir sorun olduğunda sakince konuşabilmek ve çözüme kavuşturmak ise, yetişkin egosudur.

Önce düşün…

Öfkelenmenin nedeni ne?

Sana hakaret mi etti?
Sana saygısızlık mı etti?
Seni değersiz mi hissettirdi?
Yetersiz mi hissettirdi?
Engellenilmiş mi hissettirdi?
Yok gibi, hiç gibi mi hissettirdi?
Dışlanmış mı hissettirdi?
Verdiği sözde durmadı mı?
Kandırılmış ve kullanılmış mı hissettirdi?
Özgüvensiz mi hissettirdi?
Kaygı, korku mu hissettirdi?
(Bu sorular çoğaltılabilir. )

Duygularına ve hislerine tekrar odaklan. Eğer hakaret, saygısızlık vb. yok ama öfke duygusu varsa; geçmişte bu duyguyu hissettiren bir durum ya da olay yaşamış olabilirsin.
O halde hissettiğin duygunun bir miktarı, şimdiki olayla alakalı olsa da; geçmişteki kişiyle, olayla, durumla alakalı olma olasılığı daha fazladır.

Önce bu anıdaki olumsuz duygularını, hislerini değiştir. Sonra eğer istiyorsan o kişi ile aranı düzelt.
Yanlış anlaşılma varsa da iletişimini…

Şimdi derin nefesler al ve yavaşça ver.

Ve bil ki ne yaşanırsa yaşansın hayat; her şeye rağmen muhteşem.

Sevgiyle kal…

Ayşegül Özkonak

Aile Danışmanı

Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı

BİN AYNALI ODA

BİN AYNALI ODA

Çok uzaklarda bir yerlerde, içinde bin aynanın olduğu bir oda olan bir tapınak varmış. Bir gün, nasıl olmuşsa, bir köpek tapınakta kaybolmuş ve bu odaya gelmiş. Kendinden bin tane birden görünce düşmanı zannettiği görüntülere karşı havlamaya başlamış. Bu havlamalar ve diş göstermeler kendisine bin katı geri dönüyormuş. Köpek daha da saldırganlaşmış. Gittikçe kontrolden çıkmış ve sonunda, öfkeden oracıkta ölüvermiş.

Bir süre sonra başka bir köpek daha tapınakta kaybolmuş ve aynı aynalı odaya gelmiş. Bu köpek de diğeri gibi etrafının bin tane köpekle çevrili olduğunu sanmış. Sevinç içinde onlara doğru kuyruğunu sallamış ve bu ona bin adet neşeli kuyruk sallaması olarak geri dönmüş. Köpek mutlu ve cesur bir şekilde tapınaktan çıkış yolunu bulmuş.

Hayatımızda karşımıza çıkan her insan, her durum, her olay; bize birşey öğretiyor. Hepsi aslında düşüncelerimizin yani bizim yansımamız.

Hikayedeki ilk köpekte olduğu gibi; hayatımıza giren, bizi üzen bir eş, bir kayınvalide, bir kayınpeder, bir gelin, bir arkadaş, bir patron (eğer daha derin düşünebilirsek )bize, diğer yanımızı gösteriyor. Belki de herkesten sakladığımız, kendimizden gizlediğimiz, söyleyemediğimiz ya da farkında bile olmadığımız yanımızı gösteriyor.
Birine, bir duruma, bir olaya öfkelendiysek düşünelim…

Bu kişi ya da durum; benim hangi yönümü bana gösteriyor, bana ne anlatmaya çalışıyor?
Hangi gizli yanımı açığa çıkarıyor? Hangi duygumu tetikliyor?
Hangi korkumla beni yüzleştiriyor?
Aldatılmışlık hissi mi?
Aptal yerine konmak mı?
İkinci plana itilmek mi?
Saygısızlık mı?
Haksızlığa uğramak mı?
Değersizlik duygusu oluşturmak mı?
Adaletsizlik mi?
Yetersizlik duygusu oluşturmak mı? (Bu soruları daha da çoğaltabiliriz).
Bilinçdışımda bu duyguyla alakalı neler var?
Bu duyguyu ilk ne zaman hissettim?
Hangi kodlarım bulunuyor?
Hangi kök inancım bunu yaratmış olabilir?”
Bunları düşünmeden, karşıdakine öfkelememiz, ah etmemiz, beddua etmemiz, bizi sadece üzer, yorar, hatta hasta eder. Birilerine işaret parmağımızı uzatıp” Herşey senin yüzünden!” der ve suçlarsak; o birilerinin değişimini beklersek, daha çok bekleriz. Değişimi karşıdan beklersek, 1000 yıl da geçse değişmezler.Tabi o kadar ömrümüz varsa.

Değişim kendimizden başlar…
1986 da ilk kişisel gelişim kitapları okumaya başladığımda, kitabın birinde bir yazı dikkatimi çekmişti.
“Siz değişirseniz, dünya değişir”
Kendi kendime şunu demiştim:
” Nasıl yani? Karşımdaki kişi değişmiyor; hep aynı…Değişimi de kabul etmiyor…Ben değişince dünya nasıl değişsin ki?”
O ilk yıllar bunun ne anlama geldiğini anlayamamıştım. Kitapta da bunun nasıl mümkün olacağı açıklanmamıştı; belki de o dönemler benim farkındalığım açılmamıştı.
Kitaplar bakış açınızı bir nebze olsun değiştiriyor, farkındalık oluşturuyor ama
bu eğitimlerin içine girdiğinizde; düşünceleriniz, bakış açılarınız değişiyor. Böylece önceki siz olmuyorsunuz ve kendi hayatınızın kontrolü size geçiyor. Önce düşünce, bakış açısı,, algı değişiyor. Sonra duygu, davranış ve sonra durum değişiyor. “Siz değişirseniz dünyanız değişir.” Cümlesinin anlamı bu.

Eğer danışmansanız; danışanlarınızla çalıştığınızda, onların da hayatında tıpkı kendinizdeki gibi çok büyük olumlu değişimlerin gerçekleştiğini gözlemleyebiliyorsunuz.
Muhteşem bir duygu…

Neye inanırsanız, ne isterseniz onu çekiyorsunuz hayatınıza…
Hayatınızdaki olumsuzluklar varsa eğer;
önce bu inançlar, kodlar neler onu tesbit edin. Onları değiştirin.
Düşüncenizi değiştirin. Düşüncenizi değiştirmek, kendinizi değiştirmek demektir. Olaya farklı bir açıdan bakmak demektir. Sırtınızdaki yüklerden kurtulmak demektir.

Sadece rol arkadaşlarınızın değiştiği; ama hep bir şekilde tekrarlayan, birbirine benzeyen, sizi üzen, yoran olaylar, durumlardan kurtulmak istiyorsanız; deneyin.

Eğer hayatınız değişsin istiyorsanız; bunun için bir adım atın.
Tek bir adım…
Tıpkı bebekken; o merakla, o heyecanla ilk adımı attığınız ve arkasından da ısrarla yürümeye başladığınız gibi…

Sevgiyle kalın…

Aile Danışmanı
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı

Ayşegül Özkonak
05052509633
http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak
https://instagram.com/aysegulozkonakailedansman/
aysegulozkonak@gmail.com

http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak

aysegulozkonak@gmail.com

ÇOCUĞUM ÖFKELİYKEN, KIZGINKEN, KIRGINKEN NE YAPMALIYIM?

ÇOCUĞUM ÖFKELİYKEN, KIZGINKEN, KIRGINKEN NE YAPMALIYIM?

Not: Vereceğim tekniği sadece çocuklarınıza değil, tüm iletişimde olduğunuz bireylerde kullanabilirsiniz.

Diyelim ki, çocuğunuz okuldan ya da dışarıdan geldi; “nasılsın?” diye sordunuz, “iyiyim” / “yok bir şey” diyor, ya da geçiştiriyorsa; aynı zamanda öfkeli, kızgın, heyecanlı, ağlamaklı görünüyorsa;
onunla yapacağınız konuşmaları ve olabilecek sonuçları düşünelim;

  1. “Neden kızgınsın?” Derseniz, onu sorgulamış olursunuz. Bu durumda çocuk, nedenini düşünür ama duygusuna odaklanmaz.
  2. “Ağlanır mı? Sen çocuk gibi başladın yine ağlamaya!?”
    Diyorsanız, yargılamış olursunuz.
    Sizi yargılayan birini dost olarak kabul eder misiniz? Bu durumda size anlatacağı varsa da anlatmaktan kaçınır.
  3. “Söyle çabuk! Okulda birşey mi oldu? Arkadaşların ya da öğretmenlerin birşey mi yaptı?” Derseniz kaygılanmış ve sorgulamış olursunuz.
    Kaygılı ve sorgulayan ebeveyne çocuk hiçbirşey anlatmak istemez; üzülmemeniz için de bazı ayrıntıları gizler.
  4. ” Var birşey, var birşey benden kaçmaz.Söyle bakalım ne oldu? “Derseniz, kendisini kapana kısılmış, suçlanmış hissettirirsiniz. Anlatacağı varsa da anlatmak iatemez.
  5. “Mutlaka birşey yapmışsındır. Durup dururken kim kime ne yapsın?!” Derseniz, suçlamış olursunuz.
    Birisi sizi suçlasa onu dost olarak görür ve herşeyinizi anlatır mısınız? Anlatmaz; hatta ondan uzaklaşırsınız. Çocuğunuz da sizden ruhsal olarak uzaklaşır.

Bununla birlikte, kendi duygularını ve başkalarının duygularını fark eden, anlayabilen, empati yapabilen birey; daha sevgi doludur ve yakın çevresindekilerle iletişimi daha güçlü olur.

O halde çocuğunuz öfkeli, kızgın, heyecanlı, ağlamaklıysa, bir şeyler söylemekten kaçınıyorsa;
Söylediği kelimeleri değil, kelimelerin altında yatan duyguyu hissedin ve geri yansıtın.

“Sesinden üzgün olduğunu hissesiyorum.”
“Kızgın görünüyorsun. “
“Heyecanlı görünüyorsun.”
(Not: Bunları söylerken de; sorgulamaktan,
yargılamaktan,
eleştirmekten,
kınamaktan,
suçlamaktan ve böyle bir ses tonu kullanmaktan kaçının.)

Önce onun beden dilini okuyun.
Dinleyin…
Sadece dinleyin ve geri yansıtın. Bedenen, zihnen, ruhen, duygusal olarak onun yanında olduğunuzu hissettirerek sağlayın bunu.
“Böyle mi hissettin?”
“Sen ne düşünüyorsun?”
“Bu durumda nasıl davranmayı düşünüyorsun?”

Hatayı ne tamamen onun üzerine, ne de tamamen başkasının üzerine atmadan; sorduğunuz doğru sorularla, doğru kararı yine kendisinin vermesine yardımcı olun.

Eğer sorun sizinle onun arasındaysa; birbirinize zaman tanıyıp sakinleşip, ikinizin de duygu ve davranış nedeninizi belirtip, gerektiğinde özür dilemelisiniz.

Bu arada duygularını size ifade eder etmez, hemen mutlu olacağını, sakinleşeceğini beklemeyin. Bu bir süreç. Zihninde duygu ve düşüncelerinin yapılanması lazım.

Aklınızda olsun. Amacımız
çocuğumuzun farkındalığını sağlamak ve iletişimini artırmak olmalı. Duyguyu yansıtmamızın amacı da farkındalığını sağlamaktır.
Düşünce ve duygusunu ayırt etmesine yardımcı olmalıyız.

Böylece kendisine yetebilen ve hayatını anlamlı olarak, kimseye bağımlı olmadan yaşayabilmesini sağlamak olmalı.

Siz de çocuğunuzun bu niteliklere sahip olmasını istemez misiniz?

Aile Danışmanı
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı

Ayşegül Özkonak
05052509633
http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak
https://instagram.com/aysegulozkonakailedansman/
aysegulozkonak@gmail.com

https://instagram.com/kisiselgelisimdansman/

Ayşegül Özkonak