ENES KARA

19 yaşında küçük bir can intihar etti. Olayın ardından pek çok şey söylendi, yazıldı, çizildi, tartışıldı.
Elbette ki bu konunun; sosyal, psikolojik, dinsel, siyasal, ailesel, kültürel, vb. anlamı var. Ben bugün, ailesel ve psikolojik yönünden bahsedeceğim.

Enes videosunda demiş ki;

“Bu benim intihar videom veya notum. Artık hayatıma devam etmek istemiyorum. Bu her geçen gün daha da zor oluyor. Sürekli stres, gelecek kaygısı ve ne yapacağımı bilmiyorum. Bu şekilde yaşamak istemiyorum. Bunu aileme ve iki üç arkadaşıma atmayı düşünüyorum. Ama gizli kalmasını istediğim bir video değil. İçimde bulunduğum durumu anlatmaya çalışacağım. Tıp okuyorum. Oldukça zor geliyor bana. Sınavlara elimden geldiğince çalıştım. Ama 25 civarı bir ortalamaya sahibim geçmek için 60’ın üzerinde olması gerekiyor. Yani epeye bir düşük. İçimde bulunduğum durumda tüm yaşama hevesimi ve sevincimi kaybettim. Aileme de bunu açıkçası söyleyemiyorum, korkuyorum. Ne yapacaklarını hiç bilemiyorum. Her şeyi yapma potansiyelini taşıyorlar. Böyle bir durumla açıkçası karşılaşmadım. Umarım beni anlıyorsunuzdur. “

Enes istemediği bir bölümü seçmiş. Mühendislik isterken, tıp fakültesini tercih etmek zorunda kalmış ya da zorunlu bırakılmış. İçine girdiğinde, doktorluk mesleğinin ne kadar zor olduğunun farkına varmış. İstemediği alan ona bu haliyle daha ağır gelmiş. Çok daha zorlanmaya başlamış. Ders notları düşmüş, düşük olduğu için de, kısır döngüye girmiş. İçinden çalışmak gelmiyor, bir yanı ders çalış diyor, diğer yanı istemiyor. Arafta kalmış. (En kötü şey ise, arafta kalmaktır.)
Çaresiz, mutsuz, umutsuz, çözüm beklemiş. Ne yapması gerektiğini bilmiyor. ailesini anlatamıyor, çünkü her şeyi yapma potansiyelleri olduğunu, korktuğunu ifade ediyor. Belli ki ailesi yanında değil, onun karşısında olmuş. Aidiyet duygusu yok. Söz hakkı yok.
Yaşama sevincini yitirmiş.
Okul biterken her gencin yaşadığı; gelecek kaygısı, endişesini yaşar hale gelmiş.

Babası onun vefatından sonra;
“Sürekli telefonla oynuyordu. İçine kapanık birisiydi. Fazla konuşmazdı. Çevresiyle falan da konuşmazdı.” demiş.

Bir çocuk konuşuyorsa korkmayın. Konuşmuyorsa, hiç arkadaşı yoksa, mutlaka orada bir sorun vardır. Hem de ailesel bir sorun…

Ah Enes, keşke konuşabilseydin. Keşke bu kaygılardan, korkulardan, endişelerden, bu çıkmazdan kurtulabilseydin…

‘ANNEME FIRIN ALINMASINI İSTİYORUM’

” Ama artık yaşanılacak bir hal almıyor. Geleceğe baktığım zaman daha da kötü bir hal alacakmış şimdiden görebiliyorum. Yaşamak istemiyorum. Vasiyetimden bahsetmek istiyorum. Anneme bir sözüm vardı. Çalışmaya başladığım zaman ona bir fırın alacaktım. Bu biraz saçma olabilir ama annemle babam bu konuyu tartışıyordu. Annem fırını değiştirmek istiyordu, babam istemiyordu. Bir miktar param var onunla anneme fırın alınmasını istiyorum. Artanıyla da bir küçük kardeşime kalmasını istiyorum.”

Belli ki, ebeveyn tartışmaları var. Kontrolcü bir babaya sahip.

‘KARDEŞLERİME DAHA TOLERANSLI DAVRANIN’

” 2 kız kardeşim var. Ailemden şunu rica ediyorum. Kardeşlerime daha toleranslı davranın. İlerde muhtemelen okuyacağı üniversite bölümünü kendisi seçemeyecek, nerede kalacağını kendisi seçemeyecek, hiçbir şeyi seçemeyecek. Aileme karşı çıktığı zaman hiçbir şey yapamayacağını fark edecek. Lütfen yaptığınız hatanın farkına varın. Çocuklarınız için hayatınızı zehir ediyorsunuz. Biliyorum ailem beni seviyor. Benim için iyi şeyler yapmaya çalışıyor ama gerçekten hayat artık çekilmez bir hal aldı.
Kardeşlerim için de böyle olmasını istemiyorum. Diyeceklerim bu kadar.”

Ve bilinen son. Sözün bittiği yer…

Tüm yazılarımda, makalelerinde vurguladığı nokta şu:

Bırakın çocuklarınızı kendilerine ait kararları kendileri alsın. Hangi alanı, mesleği seçeceklerse, bırakın o alanı seçsinler.
Bu sene sınavı kazanamadıysa, sürekli karşısında söylenmek yerine, ona destek olun.
Bırakın bir sene; gerekirse bir sene daha sınava girsin. Zamanında çalışmadıysa, kendi hatasını fark etsin.
O çıkmazdan, beraberce bir destek alarak kurtulun.
Kendi yapamadığınız hayalleri çocuğunuza yaşatmaktan da vazgeçin.
Onların küçük omuzlarına kendi yüklerinizi koymaktan vaz geçin.
Bir çiçeğe fazla su verirseniz nasıl çürürse; aşırı vericilikten, aşırı sevgiden, aşırı koruyuculuktan da vazgeçin.
Bir çiçeğe su vermezseniz nasıl kurursa; sevgisizlikten, ilgisizlikten, aşırı disiplinden, kontrolcülükten vazgeçin.
Bu anlamda önce kendinizi iyileştirin. Gerekiyorsa bir destek alın.
Bırakın hayatı kendileri öğrensin. Kendi yanlışlarını kendileri fark etsin. Belli bir disiplin olabilir; bununla birlikte, önce ona insan olarak saygı gösterin. Büyüdüğünde önce kendine, sonra size ve başkalarına saygı duymayı bilsin.
Mizaçları değiştirilmeden, olduğu gibi kabul edildiğini, istendiğini, takdir edildiğini, onaylandığını, sevildiğini, kendisine saygı duyulduğunu bilsinler. Kaç kardeş olursa olsun; kıyaslanmadığını, önemsendiğini, anlayışla karşılandığını bilsinler.
Bir çocuk; söylediği söz ya da yaptığı küçük bir hatadan dolayı eleştirilmezse, yargılanmazsa, kınanmazsa, suçlanmazsa;
anne babasını yanında hissederse, kendisine inanılır, güvenilirse özgüvenli olur.
Akademik, sosyal ve hayat başarısına sahip; özgüvenli bir çocuk olsun istiyorsanız;
fiziksel, sözel, ruhsal, duygusal, şiddetten uzak durarak; onu anlayıp dinleyerek, onunla sohbet ederek, (her zaman söylediğim gibi) dost ebeveyn olarak davranın.
Bir hata yaptıklarında sevginizden mahrum bırakarak cezalandırmaktan kaçının n’olur. Aksi halde yaraladığınız o minik yürek; ömür boyu kanar durur.

Bir Enes acılarla bu dünyayı terk etti.
Lütfen başka Enesler yaşasın. Lütfen…

Aile Danışmanı
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı

Ayşegül Özkonak
05052509633
http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak
https://instagram.com/aysegulozkonakailedansman/
aysegulozkonak@gmail.com