SEVGİ KAZANDI
Yıl 1994 İzmir, Buca’da (adını vermemin doğru olmadığı) bir ilköğretim okulunda fen bilgisi öğretmenliği yapmaktayım. 7/B sınıfında dersim var. Sınıfa her girdiğimde burun direğini düşürecek kadar bir idrar kokusu duyuyorum…Tuvalet yaparken dikkatsiz olabileceklerini veya kişisel temizliği bilemediklerini düşünerek öğrencilere bu konularda bazen konuşmalar yapıyorum. Her ne hikmetse koku bir türlü geçmiyor. Birgün veli toplantısı yapıyoruz. (Ben her veli toplantılarında sınıflarda, öğrencilerin notlarını söylemeden önce; anne-baba- çocuk ilişkisi üzerine konuşmalar yapardım. “Çocuklarımıza nasıl davranırsak ilişkilerimiz daha iyi olur ?” Sorusu sorarak bu konularında bilgiler aktarırdım. Çocukta görülen hırsızlık, agresif davranışlar, tırnak kemirme, altına ıslatma, başarısızlık, kıskançlık, başını duvara vurma, depresif ruh hali gibi olumsuz davranışların altında mutlaka başka sebeplerin olduğunu belirtirdim. Velilerime; Haluk Yavuzer, Doğan Cüceloğlu, Atalay Yörükoğlu gibi hocalarımın kitaplarını okumalarını tavsiye eder, isim belirtmeden, öğrenci davranışlarından örnekler verirdim. Bu konuşmalarım uzun sürdüğünden, sırada bekleyen öğretmen arkadaşlarımdan zaman zaman serzenişler alırdım. İyi ki de öyle yaparmışım)
Toplantıdan ayrılırken velilerime ” Benimle özel görüşmek isteyen varsa dışarıda bekliyorum” dedim ve çıktım. Arkamdan bir veli çıktı. Sınıfın en zeki, başarılı öğrencimin annesi…

     -Hocam görüşebilir miyiz?

     -Tabii ...dedim. Buyurun, sizi dinliyorum...

      -Hocam; İsmet her akşam altına yapıyor. Kocaman oldu artık, kucağıma alamıyorum. Kar- kış olunca yıkayamıyorum; o şekilde okula geliyor. Ne yapacağımı bilemiyorum...

(Ben anneye belli etmesem de, idrar kokusunun nereden kaynaklandığını keşfetmiş olmanın sevincini; ayrıca da böyle başarılı öğrencimin bu durumunun şaşkınlığını yaşıyorum.)

Anneye dedim ki:

           -Organik, yani belli  bir rahatsızlığı mı var?
           -Hayır Hocam.
           -Peki hiç doktora götürdünüz mü?
          -Hocam nasıl götürelim. Babamız işsiz...Fuarda çalışıyor yazları. Kışın; akraba, eş  dost yardım ediyorlar sağolsunlar, o şekilde geçinip gidiyoruz.
           -Peki ne zamandır böyle altına ıslatıyor?
           -10 yıldır...
           -Yani altını ıslatması için bir sebep mi var; bir darbe mi aldı, düştü mü bir yerden?
           -Yok hocam öyle bir şey yok.
           -Peki on yıl önce farklı olan ne vardı?
           -Kız kardeşi doğduğundan beri böyle.
           -İlişkiniz nasıl? Kızınızla ve İsmet'le? 
           -Hocam ben kızımı çok seviyorum. O da bunu çekemiyor, kıskanıyor.

İşin özü ortaya çıktı. İsmet kardeşini kıskanıyor ve annesinden sevgi istiyor. İsmet’in bedeni “Anne beni de gör; beni de duy, beni de hisset, ben de varım” diye haykırıyor. Anne ise görmezlikten geliyor. Anneye dedim ki:
-Bu sorunun bitmesini istiyor musunuz?
-Tabii ki hocam istemez miyim.? Bıktım artık. Koca çocuk; çişe kaldırmaktan belim tutmaz oldu… Döşekler çiş kokuyor…
-O zaman oğlunuzu da sevin.
-Hocam ama ben kızımı çok seviyorum.(Ben oğlunu sev diyorum, O hala kızımı çok seviyorum diyor)
-Tamam, sevebilirsiniz. Kızınızı sevmeyin demiyorum. Bundan sonra İsmet’in yanındayken onu sevmeyin. İsmet’le daha fazla ilgilenin.Onu çok sevdiğinizi söz ve davranışlarınızla belli edin. Sevginizi, ilginizi eşit tutun.

Tek tek anneyle ne yapması gerektiğini konuştuk.

İsmet’i çağırdım. Ona da ne yapması gerektiğini, kaslarını nasıl egzersiz yaparak güçlendirebileceğini; ne yiyip ne içmesi gerektiğini anlattım. Aslında çok zeki olduğunu sınavları kazanınca yatılı okula gidebileceğini ve oraya bu sorunu çözerek gittiğinde çok rahatlayacağını belirttim.

Belli bir süre geçti. Biz velimle kış sonu konuşmuştuk. Bahar geldi. Bir gün ders bitti teneffüs zili çaldı, sınıftan çıkıyorum. Baktım o velim kapıda beni bekliyor. Elinde gazete parçasına sarılmış, sarılı pembeli bir demet gül. Bahçeden toplandığı belli. Gülleri bana uzatırken dedi ki:

             -Hocam Allah sizden razı olsun. Sayenizde oğlum artık altına yapmıyor. On yıldır çekiyordum. Çiş derdinden kurtulduk.

             -Rica ederim. Sizden de razı olsun. Aranız şimdi nasıl? dedim.

              -Çok iyi hocam. Sizin dediklerinizi uyguladım. Oğlum bana: "Anne ben seni çok seviyorum" diyor. Ben de onu çok seviyorum. Ne dediyseniz yaptım.

              -Çok sevindim. Sevgi ne kadar küçük bir kelime; ancak etkisi işte bu kadar büyük. dedim anneye.

O sırada, İsmet koşarak geldi yanıma:
-Hocam ben artık altıma yapmıyorum. dedi.

              -Gel. dedim...Sana bir sarılayım...Sen harika bir çocuksun. Senin başaramayacağın hiç bir şey yok.

O günden sonra anne, on yıl süren bir yükten kurtuldu. İsmet, ruhunun, bedeninin isyan edip haykırdığı, bununla birlikte kimsenin farketmediği o acı durumdan sevilmemekten, değersizlik duygusundan ve dolayısıyla altını ıslatmaktan; biz de o kokudan kurtulduk …Sonrasını bilmiyorum çünkü bizim tayinimiz Erzincan’a çıkmıştı. Ben umuyorum ki o zeki çocuk, o kazanmayı çok istediği bölümü mutlaka kazandı…Her şeyden önemlisi de sevgi kazandı…
Az ya da hiç sevilmeyen çocuk kendine ve çevreye güvensiz, başarısız,( burdaki çocuk altını ıslatarak kendini göstermeye çalışıyordu),gergin, gerginliğini olumsuz davranışlarla atmak isteyen, isyankar, suça meyilli, suçu başkasının üstüne atan, müzevir, şikayetçi, yalancı, gece altını ıslatan, saldırgan, öfkeli, kendi canına kıyma davranışı gösteren, evden, okuldan kaçan, hayvanlara eziyet eden, bilgisayar bağımlısı, depresyona sahip bir çocuk olabilir.

Sevgili anneler babalar, çocuklarımızı severken lütfen adaletli olalım; adaletsiz olursak, değersizlik duygusu onlar yaşlansalar bile yüreklerinden asla çıkmaz…
Hep şunu hatırlayın. Sevginin başaramayacağı hiçbir şey yoktur.

Sevgiyle kalın…
NOT:Anılarda gerçek isimler kullanılmamıştır.

Aile Danışmanı
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Sosyal İletişim Danışmanı

Ayşegül Özkonak
05052509633
http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak
https://instagram.com/aysegulozkonakailedansman/
aysegulozkonak@gmail.com

http://www.facebook.com/aysegul.ozkonak