Sevgi Üzerine (Genç Öğretmenlere)

Yıl 1982…Çoğu arkadaşım gibi kendimi tanımak nedir ? Hangi meslek bana göre ;nasıl tercih etmeliyim? Daha bunların ne anlama geldiğinin  bilincinde olmadan üniversite sınavına girmiş ve Anadolu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü’nü kazanmıştım. Son sene Eğitim Fakültesi’nden bir yıl pedagojik formasyon dersleri aldım. Fakülte bittiğinde Biyolog olarak mezun olduğum halde  çocukları çok sevdiğim için Biyologluğu değil, öğretmenliği tercih ettim. Baba mesleği…1986 yılında öğretmenlik yeterlilik sınavı vardı. Sınavı kazandım ve Adana’nın Saimbeyli ilçesine atamam yapıldı.
Yanımıza, orada yaşayabilmem için gerekli birkaç parça eşyayı da alarak; annem, babam ve ilkokulu yeni bitirmiş erkek kardeşimle birlikte ilçeye vardık. İlçede tek bir lise var. Yamaçta…Babam bir ev bulmuş. O da ilçenin bir ucunda ,dağın diğer yamacında. Araç yok sizi okula taşıyacak. Eve yerleştik. yerleştik dediysem iki divan evden getirdiğimiz bir halı, birkaç parça kilim, döküm sobamız, hepsi o. Babam yeni mekana alışayım diye bir süreliğine annemi ve kardeşimi yanımda bırakıp eve döndü. Gece yorgunluktan erkenden  uyuyup sabah annemim ‘Gül uyan fare! ‘deyişiyle uyku sersemliği ile gözlerimi açtım. Tavanın ahşap kalaslarından boncuk gibi simsiyah gözlerle bana bakan minik fareyi gördüm. Annem başka ev bulmam için üsteliyor. Nerden bulacağımı düşünüyorum. Önceki akşam ev sahibim ve eşi sağolsunlar, bizi ağırlamışlar. Orada kalacağımızı söylemişim, bir yandan ayıp olur düşüncesindeyim. Evde iki oda var; biri 15 m2 lik. Diğer oda 20 m2. O odada cağlık dedikleri kapı arkasında meyilli bir yer yapmışlar. Banyo yok . O meyilli alan banyo yapmak içinmiş. Mutfak yok, dolap yok. Ocak yok. Tuvalet yok. Evden çıkıp  sola dönüp dar bir sokak başında, derme çatma tuvalet benzeri bir yeri kullanacaksınız .Işığı da yok. Mumla aydınlanmalısınız. Mecburen başka bir ev bulduk. Orası da pek farkı yok ama bir gömlek üstün. Yeni eve taşındık. Taşınırken komşularım çok iyi insanlar, hemen yardıma koştular. Sobayı elbirliği ile kurduk, kurduk kurmasına ama soba yakmayı da bilemiyorum; sıkıntılı bir durum anlayacağınız…
Bir hafta oldu okullar açıldı. Okulun ilk günleri. Çok idealistim. Çok heyecanlıyım. Ben öğretmenim ve ülkeme öğrenciler yetiştireceğim; öyle sevinçliyim ki.. Kendimi Çalıkuşu’ndaki Feride gibi hissediyorum. Derse girdim. Öğrencilere heyecanımı belli etmemeye çalışıyorum. Öğrencimin biri dikkatimi çekti. O kadar agresif bir delikanlı ki ,sanki dövecek gibi bakıyor. Belli ki sınıfın elebaşılarından; sevilmeyen , itilmiş, insanlara kin besleyen bir tavır sergiliyor. Korkmadım desem yalan olur. Korktum ama ben oranın lideriyim. Ben onları eğitmeye gelmişim kaç kilometre öteden. (O yıllarda Kişisel Gelişim kitapları yeni yeni piyasadaydı, Leo Busqaclia’nın Sevgi ve 9 Numaralı Otobüsle Cennete adlı kitaplarını okumuştum. Çok da etkilenmiştim.). Ayrıca çocukları da çok seviyorum. Bilgim de var…Tek eksiğim tecrübe ama babamın öğretmenlik anılarını da dinlemişim yıllarca. Her insanın içinde güzellikler vardır düşüncesine de sahibim. Bir amacım, bir hedefim var. İyi insan yetiştirmek…
Öğrencilerime ilk konuşmamı yapmak istedim. Dedim ki ‘Çocuklar, şimdiye kadar hangi karakterdeydiniz, nasıl tanınıyorsunuz bilmiyorum. Size bir şey söylemek istiyorum. Sizinle ilgili yüreğimde hepiniz için beyaz bir sayfa var. Eskiden ne olduğunuz önemli değil. Haylaz , tembel , neyse ne.?. Siz eğer kendinizi değiştirmek istiyorsanız, değiştirebilirsiniz. Yeter ki isteyin…Daha güler yüzlü, daha dürüst, çalışkan, iyi niyetli, coşkulu mu olmak istersiniz.? Kendinizi öyle hayal edin…Değiştiğinizi göreceksiniz. Her biriniz saygıya layıksınız. Neden?… Çünkü insansınız. Saygıya değersiniz…’
Zaman geçti ; ben okulda disiplinli, tatlı sert bir öğretmenim. Öğrencilerim beni çok seviyorlar, ben de onları. O serseri görünümlü delikanlı, beyefendi davranışlar sergiliyor…Dersleri de düzeldi. Bir gün ablası beni evlerine davet etti. Öğrencim beni evlerinde görünce ceketinin düğmelerini ilikleyip ‘Hoş geldiniz Hocam’ dedi gülümseyerek. Ablası dönüp bana: ‘Hocam bu çocuklara ne yaptınız? Büyü falan mı?…Kardeşim yüz seksen derece değişti. Bambaşka biri oldu’ deyince ona şu cevabı verdim; ‘Hiç bir şey yapmadım. Sadece kendilerini sevmelerini ve saymalarını öğrettim…’
Yıllar sonra öğrendim ki o öğrencilerimin büyük çoğunluğu okumuş, iyi yerlere gelmişler. O davranış değişikliği yapan öğrencim eğitimine devam edememiş ama dürüst ve iyi bir insan olmuş. Bu da beni çok gururlandırdı.
Sevgili genç öğretmen arkadaşlarım. Bizler çok zor şartlarda öğretmenlik yaptık. Sizin de çalıştığınız koşullar kötü mü ? Koşullarınız ne kadar kötü olursa olsun, oraya insan yetiştirmek üzere gittiğinizi hep hatırlayın. Öğrencilerinizi kendi çocuklarınız gibi sevin. Onlara değer verin. Önemseyin…Onların küçük de olsalar bir birey olduğunu hep hatırlayın. Onlar ülkemizin insanları. Ve saygıya layıklar. ‘Eğitim ailede başlar’ dediğinizi duyar gibiyim. Ancak  ailesinden hangi eğitimi alırsa alsın; öğrenci öğretmeninden daha çok etkilenir, hele de onu severse. Şunu hep hatırlayın ;öğrencileriniz ileride anne ve baba olacaklar. Vatanını ve insanları seven, doğayı koruyan, özgüvenli, iyi niyetli, adaletli, değerli, saygılı, sevgili, merhametli, dürüst olmalılar ki öyle çocuk yetiştirsinler ülkemize. Sevgiyle kalın…

Ayşegül Özkonak