Ayşegül Özkonak

Sosyolog ve Aile Danışmanı

Month: Ocak 2019 (Page 2 of 7)

EVLİLİKTE KARARSIZLIK

EVLİLİKTE KARARSIZLIK

“Annem ve babam çocukluğumdan beri sürekli kavga ederlerdi. Çünkü babam alkolikti.
Akşamları sarhoş bir halde eve geldiği zamanlar, annemle tartışırlar, birbirlerine hakaretler ederlerdi. Anneme müthiş kızardım.
Babam normalde sessiz sakin bir adamdı. İçe kapanıktı. Ama alkol kullandığı zamanlarda tamamen farklı bir insan olurdu. Bu defa da babama kızardım. İkisi kavga ettiklerinde
ben ve kardeşim, bir kenara siner, o azab dolu anların geçmesi için gözlerimizi kapar, dua ederdik.
Şimdi büyüdüm ama evliliğe karşı gel gitlerim var. Alkol kelimesinden bile tüylerim diken diken olurken; her nedense evlilik amaçlı karşıma çıkan tüm erkekler alkol kullanıyor. Bir yanım yuva kurmak istiyor, diğer yanım aklını kullan diyor. Bu açmazdan kurtulmak istiyorum. Kararsızlık ve ikilem beni yiyip bitiriyor. ”

Çocuklukta ” Ben babam gibi bir erkekle evlenmeyeceğim/ annem gibi bir kadınla evlenmeyeceğim .”diyen birisi; tıpkı istemediği özellikteki biriyle evlenebilir.
Nedeni şu:
1.Bilinç kabul etmese bile, bilinçaltı öğrenilmiş olanı güvenilir buluyor. Kuantum çekim yasası; reddettiğin sana yapışıyor. Bilinçli halinle,
” Onun gibi biriyle evlenmeyeceğim” dersin. Bilinçaltında olumsuz ek atılır. “Onun gibi biriyle evleneceğim.” şekline dönüşebilir.
2. Evlilikten korku varsa, önce o korkunun nedeni tespit edilip kök inanç bulunup, korkmakla ilgili travmanın temizlenmesi gerekir. Mutlu bir evliliğin; mümkün, güvenilir, kolay, buna hakkı olduğu, layık olduğu, izinli olduğu inançlarının ve hislerinin yüklenmesi gerekir.
Sevgiyle kalın.
Ayşegül Özkonak
Aile Danışmanı

EŞ İLİŞKİLERİNDE ÇÖZÜM

EŞ İLİŞKİLERİNDE ÇÖZÜM
Eşlerin birbirlerine tavır ve davranışları; evliliğin akışını olumlu ya da olumsuz etkiler.
Bizler evliliğimizin mutluluk ve huzur içinde devamını istiyorsak nelere dikkat etmeliyiz?
Diyelim ki, eşiniz hastalandı.
‘Geçmiş olsun neyin var? Sen iyileş yeter. Benim için önemli olan sensin’ der misiniz?
Yoksa ‘Olabilir, hastasındır, doğrudur.’ mu dersiniz?
Peki birincisini söylemek çok mu zor?…
Erkeğiniz /kadınınıza ‘GEÇMİŞ OLSUN’ deseniz, ilgi gösterseniz inanın daha çabuk iyileşecek. Hatta hastalanmayacak bile. Çünkü sevgidir insanları iyileştiren. Sevgisizliktir kişiyi yatağa düşüren…

Erkeklerin çoğu arabalarına inanılmaz özen gösterir. Peki sayın beyler; eşiniz kaza yaptı ve korku dolu bir sesle sizi aradı…İlk sözünüz ne olur?
‘Sen nasılsın? Onu söyle. Araba önemli değil.’ mi?
Yoksa “Araba ne durumda? Dikkat etseydin ya nasıl dikkat etmezsin! Koskoca direği gözün nasıl görmedi? ” mi dersiniz?…
Bozulan arabalar tamir edilebilir ama kırılan kalpler, incinen duygular tamir edilemez.

Diyelim ki, eşinizin çok sevdiği, sizin de sevmediğiniz onun bir yakını hastalandı ya da vefat etti. Sevdiği insanı kaybettiğinden dolayı yaşadığı üzüntüsü, belki size basit gibi gelebilir. Hatta o kaybı sizi memnun bile edebilir. Sevmiyordunuz ya!…
Eşinizin üzüntüsüyle, hastalığıyla, başına gelen bir olayla üzülemiyorsanız, ona değer veremiyorsanız, moral olamıyorsanız soğuk ve ilgisizseniz sokaktaki teğet geçen bir insandan hiçbir farkınız yok demektir. Hatta bazen sokaktaki insan bile daha yakındır. Böyle süregelen her bir olay ya da durum, domino taşı gibi duygu birikimine neden olur. Öyle bir gün gelir ki bu değersizlik, önemsenmeme, ikinci hatta belki de beşinci plana konulma hissi kişide önemli kararlar almaya neden olur. Ve ilişki hiç beklemediğiniz bir anda ayrılıkla sonuçlanır.
Eşinizle eski sevginizi yitirdiyseniz ‘Neden böyle olduk?’ sorusu yerine, ‘İlişkimizi nasıl daha iyi hale getirebiliriz? Bunun için neler yapabilirim, neler mümkün? Kimler evliliğimin düzelmesine katkıda bulunabilir? Profesyonel anlamda kimlerden destek almalıyım? ” diye sorun kendinize. Çünkü ‘NEDEN’ sorusu mazeret ürettirir zihninizde. ‘Nasıl’ sorusu ise çözüm.
Çözümü bulmanız ve yuvanızda mutlu olmanız dileklerimle sevgiyle kalın…:)

Ayşegül Özkonak

Aile Danışmanı
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Danışmanı

SÜTÜM BEBEĞİME YETMİYOR

SÜTÜM BEBEĞİME YETMİYOR

Sütü yeterli gelmeyen, bebeği de kendisi de geceleri uykusuz kalan anneye soruyorum;
– Kime öfkelendin?
– Anneme de, kayınvalideme de, eşime de.
– Onlara öfkelenmenin nedeni nedir?
– İki anne de emzirmem için bana baskı yapıyorlar. Bebekle ilgili her işime karışıyorlar. Yok şöyle emzirmeliymişim. Şöyle tutmalıymışım, öyle yapmazsam, şunu yemezsem sütüm kesilirmiş, sürekli yönlendirmeye çalışıyorlar, özgür bırakmıyorlar, bir de birbirleriyle iddialaşıyorlar. Eşim de anlayışsız. Hiçbir şey umru değil.

– Bu öfkenin bitmesini ve sütünün bebeğine yeterli gelmesini ister misin?
– Evet. Hem de çok.

Şimdi annenin sütü fazlasıyla geliyormuş. Daha ne olsun? Bebek rahat uyuyormuş. Anne de… Anne de mutlu, bebek de.

Yeni bebeği olan gelinlerimize/ kızlarımıza iyi niyetle söylediklerimiz onları rahatsız edebilir. Öğüt vermeye yönlendirmeye çalışmak öfkeye neden olabilir. Gelinimize/ kızımıza bizden yardım istediklerinde yardımcı olalım. İstemediklerinde değil.

Bir ailenin mutlu bir aile olabilmesi; anne, baba, çocuk iletişiminin oranıyla alakalı. O çocuklar için bebekliklerinden itibaren anne ne kadar fedakarlık yapıyorsa, baba da yapmalı. Tabi ki çocuklarımızın beden, zihin, ruh üçlemesinin dengede kalmasını istiyorsak…
Sevgiyle kalın.
Ayşegül Özkonak

Aile Danışmanı
www.aysegulozkonak.com
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Danışmanı

PARA İLE İLGİLİ SORUNUNUZ VAR MI?

PARA İLE İLGİLİ SORUNUNUZ VAR MI?

Gözlerinizi kapatın ve düşünün. Bugüne kadar;
1.”Ödeyeceğim” deyip ödemediğiniz kime borcunuz kaldı?( Maddi -manevi)
2.Kimilerin size borcu var?
3.Borcunuzu almamak size ne kazandırıyor?
4.Borcunuzu almamak size ne kaybettiriyor?
5.Borcunuzu vermemek size ne kazandırıyor?
6. Borcunuzu vermemek size ne kaybettiriyor?

Yaptığınız her davranışta bir kök inanç vardır.
İnanç değişikliği ile akış sağlanır. Bu soruna çözüm istiyor musunuz?
Ayşegül Özkonak

Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Danışmanı

ÇOCUĞUNU TANIYAMIYOR MUSUN?

ÇOCUĞUNU TANIYAMIYOR MUSUN?

Eşinle tartıştığında ya da boşanma noktasındayken; çocuğun seni desteklesin, sana hak versin istersin. Çocuğuna babasını/ annesini şikayet edersin ya da kötülersin.
“Asla kötülemiyorum” desen bile bir arkadaşına, yakınına dert yanarken çocuğun senin tüm beden dilini okur ve sözlerini takip eder.
Anne/ babasını her kötülemende çocuğunun ruhundan sevgi tuğlası azalır. Öfke tuğlası artar. Ve öyle bir an gelir ki; hiç beklemediğin bir anda sana da sıkıntı yaratacak sözler eder. Tavır ve davranışlar gösterir. Önceden beri birikmiş öfke, sevgisizlik tuğlaları, ince ince işlenen kötüleme sözleri öyle bir şeydir ki, bumerang gibi sana geri döner.
Eğer böyle bir durumla karşı karşıyaysan, çocuğunun öfkesini kontrol edebilmesi, en aza indirebilmesi, boşanma travmasını kolayca atlatabilmesi açısından inandığın, güvendiğin bir uzmandan destek alabilirsin.
Ayşegül Özkonak
Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Danışmanı

İÇ SESİNE KULAK VER

İÇ SESİNE KULAK VER
Ne amaçla bulunuyorsan bulun. Bulunduğun ortamda içinden gelen bir ses orda bulunmaman gerektiğini söylüyorsa, o sesi dinle.
Bedenen, ruhen bir huzursuzluk varsa, mutlaka bir nedeni de vardır. O ses sana şunu söyler:
” Burası sana uygun değil.” Bilinçaltın orada her fırsatta sana pek çok da ipucu verir. Ama sen görmezden gelirsin. O ortamdan ayrılmamak için bahaneler ileri sürersin.
Aklında olsun. Rahatsızlık veren ortamdan uzaklaştığında bir hafiflik hissediyorsan, ruhunda bir huzur ve dinginlik varsa doğru yoldasın.
Sevgiyle kal. 😊
Ayşegül Özkonak Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Danışmanı

ANNE OLABİLMEK

ANNE OLABİLMEK
Tüm denemelere rağmen anne olamayan kadının kök inançlarına ve duygularına bakılması gerekir. Eşine karşı öfke, kin, nefret duygusuyla kaplı olan anne adayının bedeni; bebeği reddeder.
Kök inançlar da, bebeğin anne rahminde tutunmasına engel olur.
Olumsuz inançlar şunlar:
1. Ben doğurmaktan korkuyorum.
2. Bedenimin genişlemesinden, kilo almaktan korkuyorum.
3. Kilo alınca eşim beni sevmezse?
4. Bebek, işimde kariyerimde ayak bağı olur .
6. Bu adama çocuk mu doğurulur?
7. Bu dünyaya çocuk mu getirilir?
8. Hayat güvenli değil. Ben güvende değilim.
9. Çocuk bakamamam. Çocuk yetiştiremem.
10. İyi anne olamam.
11. Eşimi sevmiyorum.
12. Çocuk doğurursam rahatım bozulur.
13. Çocuk yüktür.
14. Anne olmak zordur.
15. Kadın olmak zordur.

Anne olmak istiyorsa, hem bu kök inançların hem de eşine ya da geçmişindeki başka birilerine hissettiği o öfke, kin nefret duygusunun çıkarılması, bedeninin huzurla ve sükunla kaplı olması; bedeninin bebeği kabul eder hale gelmesi gerekir.
Ayşegül Özkonak

ERKEK GÖZÜYLE

ERKEK GÖZÜYLE
Şimdiye kadar, tüm yazılarda, görsellerde, yayınlarda, karikatürlerde, skeçlerde hep erkekleri eleştirdik, suçladık, yargıladık, kınadık. Hiç de sormadık “bu erkekler nasıldır, ne hissederler? “diye.
Erkek dediğin şöyle olmalı, böyle olmalı dedik. Şöyle korumalı, böyle sahip çıkmalı istedik.
Bizdeki eksikliği, boşluğu doldursun istedik. Bazı gerçekleri ve onun da bir insan olduğunu unuttuk.
Kadının içinde nasıl küçük bir kız çocuğu varsa, her erkeğin içinde de küçük bir oğlan çocuğu var. İçinden neşelenen ama erkekliğe toz kondurmayan….
Bizler nasıl bir şeylere üzülüyorsak, onların da bizlere söyleyemediği üzüntüleri var. Zayıf ( güçsüz) görünmemek için duygularını sakladığı…
Bizler ağlayabiliyoruz ya özgürce her ortamda; onların da ” erkekler ağlamaz” inancıyla içine akıttığı gözyaşları var.
Bizlerin nasıl bir takım korkularımız varsa; onların da korkuları var. ” Sevilmeme, istenmeme, reddedilme, kabul edilmeme korkusuyla sevdiği kadına ” seni seviyorum” demekten çekinip belki de yıllarca keşkeler yaşadığı…
O patlamalarının, öfkelerinin altında ” parasız görünmek, değersiz görünmek, yetersiz görünmek, kaybetme” gibi korkuları var belki de.
Bir hikaye:
Günlerden bir gün, bir dişi kurbağa ile bir erkek kurbağa göletin birinde yüzerek keyif yaparlarken; gölete su içmek üzere gelen bir öküz görürler. Dişi kurbağa öküzün iriliğine hayranlık ve merakla bakar. Erkek kurbağa;
” ben de onun kadar iri olabilirim! ” der.
Dişi kurbağa ” yaaa? Ol da görelim” deyince, erkek kurbağa; kendini şişirir, şişirir; ” Oldu mu? ” diye sorar.
” Olmadı!” Cevabından sonra biraz daha şişer…
Her ” Olmadı! ” Cevabını aldıkça daha da çok şişirmeye devam eder kendini…En sonunda dayanamaz, patlar ve ölür.

İşte bu hikayedeki gibi gücünün üstünde isteklerde bulunduk erkeklerden. Bu istekler onda stres yarattı. Öfke yarattı. Öfkesinin nedenini anlayamadık. Sorgulamadık çünkü. Ve gereksiz her istek, olumsuz bir davranış olarak ailemize döndü. Kavgalara, patlamalara sahne oldu.

“Tanışma günümüzü unuttun, sözlülük günümüzü unuttun, nişanlılık günümüzü unuttun, evlilik yıldönümümüzü unuttun!!!???
İstediklerimi almayı unuttun!!!???” …tun, tun, tun…
Tamam unutmasın da, unutsa en kötü ne olur? Haklı mı olmak istersiniz, mutlu mu?…
Hani skeçlerle konu olmuş kadınlarda var olan genel bir tabir (/etiketleme) vardır ya,
” erkekler anlayışsızdır, (/odundur ) düşüncesizdir ” diye. İşte bu da değiştirilmesi gereken olumsuz bir inanç.
İnanç değişirse; duygu değişir, böylece çevreye yayılan rezonans da değişir.
Duygu değişince; davranış değişir, davranış değişince: durum değişir.
Durum değişmesi demek, karşı cinsle iletişimin değişmesi, gelişmesi, güzelleşmesi demek…
Erkekleri de biz kadınlar yetiştiriyoruz, eğitiyor, öğretiyor, tavır ve davranışlarımızla değişimlerine neden oluyoruz unutmayalım…
Kadınlar dünyayı güzelleştiren varlıklardır. Ama bir kadın; ne istediğini, ne kadar istediğini, nasıl istediğini, istediği kişinin özelliklerini ve ne zaman isteyeceğini bilebilirse, erkeğini olduğu gibi kabul eder, ona her anlamda destek olabilirse, onun eksik yanını kendi bütünlüğü ile tamamlayabilirse, gücüne güç katmış olur. Aşkına da aşk….:)
Sevgiyle ve aşkla kalın…

Ayşegül Özkonak

Aile Danışmanı

İKİLİ İLİŞKİLERDE İLETİŞİMİ BİTİREN İLK DAVRANIŞLAR

İKİLİ İLİŞKİLERDE İLETİŞİMİ BİTİREN İLK DAVRANIŞLAR

1. İlk tanıştığı kişiye SEN diye hitap etmek.
2. Yazışırken, ilk tanışmada karşı cinse flörtöz sözcükler kullanmak. Hemen iltifata başlamak.
3. Uyarılara ya da gönderilen mesajlara dönülmemesine rağmen, iletişim kurmakta ısrar etmek.
4. Karşıdaki kişiyi önemsemeden konuşmak.
5. Tanışma sırasında gözleri kaçırarak konuşmak.
6. Randevulaşma noktasını fikir almadan, kendi kararına göre vermek.
7. Tokalaşırken karşıdakinin elini çok kuvvetli, tamamen gevşek ya da ölü balık tutar gibi tutmak.
8. Ağızda ciklet ya da lokma varken konuşmak.
9. Kılık kıyafete özen göstermemek.
10. Kendini överek konuşmak. Soğuk espri yapmak.
11. Sürekli cep telefonuna bakmak.
12. Paradan fazlaca söz etmek.
13. Aşırı makyaj yapmak. Aşırı parfüm sıkmak. (Dekolte ve mini etek giymek ilk randevuda olumsuz etki yaratır. Gün ortasında gece kıyafetiyle dolaşmak da öyle).
14. Sürekli kararsız tavırlar sergilemek ve karamsar konuşmak.
15. Çok fazla konuşup, karşı tarafa fırsat tanımamak.
16. Emrederek, yönlendirerek, karşıdakini küçük düşürücü, değersiz hissettirici, iğneleyici konuşmak.
17. Kaba, küfürlü, argo söz ve davranışlar sergilemek.
18. Egosal konuşmak.
20. Sürekli onay vererek ya da onay alarak konuşmak. Kararsız olmak. Kendi fikrini, kendini, kendi duygularını ifade edememek.
21. Daha ilk buluşmada eski eş ya da partnerlerinden bahsetmek.
22. Agresif konuşmak.
23. Alıngan davranmak.
24. Küsmek. Tripler yapmak.
25. Gün içinde kontrol amaçlı nerede olduğunu ya da çevrim içi olduğunu öğrenmek için sık sık mesaj atmak ya da aramak.

İletişiminizin güçlü olması dileğiyle, sevgiyle kalın…
Ayşegül Özkonak Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Danışmanı

DEPRESYONDA MISINIZ ?

DEPRESYONDA MISINIZ ?
Schkade David, mutlu insanlarla mutsuz ve depresyonda insanları karşılaştırarak onlar üzerinde deney yapıyor.
Amaçsız, hedefsiz olan, hayatı monoton yaşayan insanların depresyona girdiğini tesbit ediyor.

Bugün hayatınızı düşünün…
“Her günüm aynı, tekdüze bir hayatım var” diyenlerden misiniz?

Sizce nasıl renklendirebilirsiniz?
Monotonluktan nasıl kurtulabilirsiniz?
Kendinizin ve başkalarının hayatına nasıl bir katkıda bulunabilirsiniz?

Şimdi hayatınızı tekrar düşünün.
Bugün dünden farklı ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Hadi başlayın…
Bugün hayatınızda olumlu, değişik, güzel bir fark yaratmayı deneyin.

Ayşegül Özkonak

Page 2 of 7

Ayşegül Özkonak